İçeriğe geç

Yenilenemeyen Yenilenebilir Enerji Kaynağı: HES!

Günümüz teknolojik dünyasında telefondan televizyona kaloriferinden modemine kadar günlük yaşantıda kullandığımız neredeyse her eşyayı kullanmak için enerjiye ihtiyacımız var. Peki enerjiyi üretmek için ne yapmamız gerekir? Bunu ilkokuldan beri öğrettikleri üzere barajlar, güneş panelleri, rüzgar türbinleri, çeşitli santraller ve HES’ler olmak üzere rahatlıkla cevaplandırabiliriz. Bu yazımda enerji üretme alanında bu seçenekler önümüzdeyken ülkemizde en çok projesi olan ve yapılmaları tartışma konusu olan Hidro Elektrik Santralleri(HES) ele alacağım.

Öncelikle Nedir Bu HES?

Açılımı Hidro-Elektrik Santral olan HES dereler ve akarsular üzerine kurulur. Çalışma prensibini en basit dille anlatacak olursak, akarsuların suyunu borularla enerji türbinlerine yönlendirerek suyun potansiyel enerjisini türbinleriyle elektrik enerjisine çevirdikten sonra suyu yatağına geri gönderir. Ülkemizde potansiyel enerjisi yüksek, debisi fazla birçok akarsu bulunmakta ve hepsi de devlet hazinesine ait olduğundan devlet destekli şirketlerin iştahını kabartmaktadır. Güzel ülkemizin en küçük çayından en büyük akarsularına, fırtına deresinden samandağdaki akarsuyuna sularımız büyük kısmı tamı tamına 1800 şirket tarafından satın alındı[1]! Varın bu şirketlerin hazırladıkları hes proje26 lerinin sayısını siz düşünün. Bu projelerin işleyişi hakkındaki detaylı bilgiyi diğer başlıkta ele alacağım.

HES Projelerine Neden Olumsuz Bakıyoruz?

Evet enerjiye çok ihtiyacımız varken ve yenilenebilir enerji kaynakları arasında gösterilen hidro-elektrik santrallerin yapılmamasını savunmak dışarıdan bakan birine garip gelebilir. Şimdi sizle HES’lere içeriden bakmanızı sağlayacak bir konum vermek istiyorum: HES çevresinde yaşamak! Sırayla gidecek olursak, HES’in çevresine verdiği tahribattan bahsetmemiz gerek. HES’in çalışma prensibinde potansiyel enerjisinden faydalanılacak suyun enerji dönüşüm türbinlerine borularla taşındığını HES’i tanımlarken söylemiştik. Haliyle suyu çalınan akarsu yatağının ve işlem gören suyun başına neler geleceğini inceleyelim. Hepimizin coğrafya dersinden bildiği üzere akarsu yüksek kinetik enerjisi sayesinde geçtiği yerden içinde çözdüğü mineralleri taşıyarak akarsudaki diğer canlılara ulaştırır. Akarsu yatağının boş kalmasıyla akarsunun devamındaki canlı çeşitliliğinin bıçak gibi kesileceği aşikar. Aynı kinetik enerjiye sahip olan su borudan geçerken de aynı durum olacağından su bu sefer de boruyu aşındırarak içindeki kimyasalları çözecek. Peki enerji dönüşüm işleminden sonra akarsuya geri verilen doğal akışına müdahaleyle kimyasal dengesi de bozulan sudaki canlılık oranı ne olacak? Pardon işlem gördükten sonra yatağına geri verilen su diyerek çok iyimser yazmışım. Keşke öyle olsa!

Ülkemizin sularına gözünü dikmiş 1800 şirket ve hazırladıkları binlerce projeden akarsuya yatağında akma fırsatı verileceğini söylemek gerçekten de iyimserlik olurdu. HES’in bu niteliğini de yeterli görmeyen tabiri caizse suyun “etinden ve sütünden faydalanmak” isteyen patronlar ve onların kar odaklı mühendisleri HES’lere bir fonksiyon daha eklediler; dereler ve akarsuların suyunu enerji olarak kullandıktan sonra suyu yatağına geri vermek yerine paketleyip pazara sunmak. Düşünebiliyor musunuz HES kurulmadan önce derede keyfince yüzebilen suyunu içebilen balığını tutabilen köylü HES’lerden sonra bırakın daha önce yaptıkları etkinlikleri suyunu içebilmek için marketten satın almak zorunda kalacak[2]!

Peki suyundan “arındırılan” dere yatağına ne olacak? Bildiğiniz gibi derelerin gözlerinin nereden başladığı kestirilemese de nerede bittiği bellidir. Orası da denizlerdir. Derelerin tatlı suyunun denizdeki tuz oranını dengelemesiyle yaşama alanı bulan canlılar, yaşam alanlarının yok oluşuyla bu süreçte yok olacak. Bunun yanında dere yataklarının boş kalmasıyla deniz suyu dere yatağına girecek ve denizlerden yüksek miktarda tuz dere yatağı boyunca toprağa karışacak. Böylece tuz oranı yüksek toprak verimliliğini kaybedecek ve tarım yapmak imkansızlaşacak. Şimdi duruma bölge halkının gözünden bakalım; santral yapılmadan önce deresinin temiz suyundan dilediğince içebilir, av yasaları çerçevesinde balığını tutabilir, etraftaki ormanların yeşil manzarasıyla keyfini çıkarabilir ve derenin etkisiyle çevresinde oluşan verimli topraklarda tarım yapabilirken birileri bir miktar parayla gelerek sizden doğduğunuz büyüdüğünüz toprakları satmaya zorluyor. Yerine yapılacak santralle etrafın beton yığınına dönüşeceği için bu alanda bırakın tarım yapmayı nefes almak bile zul haline geleceğinden bu diyardan göçmeye zorlanıyorsunuz. Siz olsanız ne yaparsınız?

HES Projesinin Yapılması Birileri İçin Neden Önemli?

Şöyle düşünün ki su yatağı destek gördüğünüz devlet hazinesine ait ve şantiye yapacağınız alan 5 kuruşa muhtaç fakir köylüye ait. Ayrıca bedavadan elde ettiğiniz suyun hem enerjisini hem de suyun ta kendisini paketleyip satabiliyorsunuz. Hadi şantiyeyi kuramadınız yerel halk izin vermedi bu sefer devletten aldığınız lisans sayesinde uluslararası karbon borsasından parayı vurabiliyorsunuz. Bu çıkar ağını gören ülkemizin ileri gelen tekstil firmalarından biri bile 1800 HES’çi şirket arasında yerini almıştır.

Şimdi tekstil şirketinin enerji santrali işinde ne işi var diyebilirsiniz, demelisiniz de. Şirketlerin bu kadar açgözlü olması içinde bulunduğumuz ekonomik sistem olan kapitalizmin dayatmasıdır. Kapitalizm şirketlere “her ne pahasına olursa olsun büyümeyi” zorunluluk olarak dayatan, aksi takdirde yok olmayı dayatan bir sistemdir. Hepimizin bildiği “Büyük balık küçük balığı yutar” anlayışı. Bu sebeple şirketler için kâra giden yolda her yol mübah olmaya başlar. Bu kâr ve büyüme hırsının dayatmasıyla diğer her şeye para gözüyle bakılmaya başlandığı gibi doğa, su, yaşam alanı gibi şeyler de potansiyel para/ kâr/büyüme olarak görünür ve bunun dışında değerleri bulunmaz.

HES Projesini Destekleyenlerin Kullandığı Araçlar ve Yöntemler Nelerdir?

Bu araçları açıklarken geniş kapsamdan dar kapsama doğru gidelim. Öncelikle şirketler kamuoyunu etkileme adına ulusal ve yerel medyayı önemli bir araç olarak görürler. Bu nedenle televizyonlardaki tartışma programından reklamlara kadar kendi projelerini doğa dostu ülkenin kalkınma kaynağı olarak gösterirler. Şirketler medyayı algı yaratmada kullanırken kendi hitap ettikleri kesimi HES karşıtı halka karşı kışkırtmayı ve linç ettirmeyi hedefler. Bu yöntem linç kültürü oluşturulmuş ülkemizde çok “işe yaramaktadır”. Bu yüzden bahsettiğim yöntemi sadece şirketler değil bilfiil devlet de kullanır. HES’çi şirketler de devlet de linç yöntemini kendi amaçları doğrultusunda kullandıklarından ortaya bazı çelişkiler çıkabilir. Yani bu ülkede derelerinizi savunurken vatan haini ilan edilip linç edilebilir, daha sonra işsizlikten dolayı yaptığınız sözleşmeli askerlikle doğudaki çatışmalarda ölürseniz derenizi savunurken sizi linç eden kesim tarafından şehit ilan edilip omuzlarında taşınabilirsiniz[3]. Santral yapan şirketlerin kullandığı bir koz daha vardır ki bizim gibi teknik üniversite okuyan öğrencileri yakından ilgilendirmesi gerekiyor. Bu şirketler hem hukuksal hem de bilimsel dayanak sağlama amaçlı kullanmak üzere ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) raporu sonuçlarını çeşitli yollarla manüpile etmektir. ÇED raporları çevre bakanlığına bağlı olduğundan ve bakanlık gözetiminde hazırlandığından devletle yakın ilişkilere sahip şirketler bu durumu kolayca aşabilmekte ve akademisyenleri siyasi ve maddi yollarla kendi tarafına çekebilmektedir.

Ülke ve yerel medyanın gücüne rağmen halk direnişleriyle derelere elini süremeyen şirketler, bu sefer de kaleyi içten fethederek başarılı olma yolunu deniyor. Peki ne demek oluyor kaleyi içten fethetmek? Tabii ki yerel halka karşı para kozunu kullanarak. Yani dere havzasında arsası bulunan, ekonomik imkanları düşük köylülere arsasının “ederinin iki katını” vererek sessiz sedasız çözmeyi denediler.

Metropollerde bile geçinmenin büyük sorun olduğu ülkemizde köylülerin nasıl zorlukla geçinebildiğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Haliyle insanlara para cazip geliyor. Bu yolla birçok dere HES’çilerin eline geçti. Peki deresini satanlara ne oldu? Deresini “ederinin iki katına” sattıktan sonra derelerinin paha biçilemez olduğunu yaşayarak anladılar.

Yerel Halk HES’e Nasıl Bakıyor?

Gerek yerel gerekse ulusal medyayı arkasına alan yağmacılar, çevre köylerde henüz inşaata başlanmamış köylülere “Ne yani devlete mi karşı geleceğiz” argümanlarıyla, metropollerde yaşayan ve suyun değerini bilen çevre dostlarına ise “Nasıl olsa kazanacaklar”,“Halk olan bitene tepki vermiyor.” gibi argümanlar ile çevreci cepheyi dağıtmaya çalışsa da durum o kadar da ümitsiz değil. Anadolu’nun kuzeyinden güneyine doğusundan batısına kadar genciyle yaşlısıyla tüm yerel halk var gücüyle doğa talanına karşı çıkmakta ve önemli kazanımlar elde etmektedir. Şimdi ülkemizin eşsiz derelerini savunan güzel insanlarımızın mücadele deneyimlerini aktararak konuya girelim ve her bölgeden birer örnek verelim:

Yuvarlakçay Köyü, MUĞLA
Muğla’nın Köyceğiz ilçesine bağlı Yuvarlakçay köyünde halk HES’lerin derelerini ellerinden almasına tarım alanlarının tahrip olmasına doğup büyüdükleri toprakların gözlerinin önünde çölleşmesine karşı 2009 yılında başlayıp 2010 yılının sonuna kadar 11 ay boyunca ciddi bir mücadele verdi. Bu direniş sonucunda HES projesi iptal edildi ve bu iptalin bir sonuç değil aksine bir başlangıç olduğu da sürekli vurgulandı. Türkiye’de iptal edilen ilk HES projesi olarak Yuvarlakçay direnişi, köylü kadınların direnişe öncülük etmesiyle de tarihe kazındı. Köylüler “Yuvarlakçay Geçilmez!” dedi; suyunu ve ağaçlarını 7’den 70’e, gece gündüz demeden bekleyerek korumayı başardı. Yuvarlakçay bugün özgür akmaya devam ediyor[4].

Ahmetler Köyü , Antalya
Antalya’nın doğa harikalarından, yerli-yabancı turistlerin ilgi odağı olan ve Manavgat’ta 14 köyün içme suyu ve sulama suyu ihtiyacını karşılayan Ahmetler Kanyonu’da HES mücadelesi 2013’te başladı. İnşa edilmesi kararlaştırılan Kanyon Regülatörü ve HES projesi hakkında Antalya Valiliği, 31 Aralık 2009 tarihinde ’Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir’ kararı aldı. Kendilerinden gizlenen bu karardan 2012 yılında haberdar olan köylülerin yaptıkları dava başvurusu, 60 günlük itiraz süresi aşıldığı gerekçesiyle kabul edilmedi.

Ardından şirket çalışanlarının inşaat için araçlarıyla birlikte gelmesiyle köylüler sularını korumak için büyük bir direniş başlattı ve çok sayıda sivil toplum örgütünün de desteğiyle çadırlı eylem yaptı. Köylülerin günlerce sürdürdüğü direniş karşısında şirket araçlarını geri çekmek zorunda kaldı. Direniş boyunca Ahmetler Köyü sakinleri hep birlikte davranmayı, bütün kesimlerin desteğini almayı başardı. Ahmetler köylü kadınlar da büyük özveri göstererek, iş makinelerinin önüne yatarak başarının mimarı oldu. 4 kez şirketin görevlileri tarafından silahlı saldırıya uğrayan, üzerlerine iş makineleri sürülen, coplanan, biber gazı yiyen, yaralanan köylüler yılmadı; yağmur, çamur, soğuk, sıcak demeden kanyonu beklediler ve şirketi kanyona sokmadılar.

Bunların sonucunda direniş ciddi bir kamuoyu ve medya desteği elde etti. 2014 Kasım başındaysa, Antalya 2’nci İdare Mahkemesi, daha önce yürütmeyi durdurma kararı verdiği Kanyon Regülatörü ve HES projesi için açılan davada, şirketin ‘ÇED Gerekli Değildir’ raporunu iptal etti. Proje iptal edilmedi ama uygulanması artık oldukça zorlaşmış oldu.

Tortum, Erzurum
Erzurum Tortum İlçesi’ne bağlı Serdarlı, Bağbaşı ile Pehlivanlı Beldesi’nden geçen Katıklı Çayı üzerinde 2009 yılında 3 ayrı HES kurulması kararlaştırıldı. Ödük Vadisi’ndeki Katıklı Çayı üzerine kurulacak HES’ler için iki kez Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu verildi. İlk raporda bilirkişi heyetinin incelemesine göre ’ÇED gereklidir’, ikinci bilirkişi raporunda ise ’Gerekli değildir’ raporu verildi. ÇED gerekli değil raporunu dikkate alan mahkemenin verdiği karar yöre halkı tarafından temyiz edildi. Dava sonucunda Erzurum 2’nci İdare Mahkemesi 3 ayrı hidroelektrik santralinin (HES) yapılmasını iptal etti. Bağbaşı HES’te Paldet AŞ’yi taşeron olarak çalıştıran esas lisans sahibi olan Kayı İn30 şaat AŞ, bölgeyi terk etmek zorunda kaldı.

Yaklaşık 3 yıl mücadele veren Bağbaşı beldesi halkı, 2011 yılında HES projesi için gelen makinelerinin geçişine direnmiş, vatandaşlar ve jandarma arasında arbede yaşanmış, kadınlar jandarmanın yoğun şiddetine uğramıştı. Eyleme katılan 260 kişinin jandarma tarafından ifadesi alınmış çeşitli para cezalarında çarptırılmıştı, Ödük Vadisi’ndeki ilk eylemde öne çıkarak direnişin sembolü hali gelen 17 yaşındaki Leyla Yalçınkaya’ya mahkeme tarafından HES eylemcileriyle görüşmeme ve çalışma alanlarına girmeme cezası verildi. Leyla’nın direniş öyküsü 20 Eylül 2013 tarihinde zaferle sonuçlandı ve Leyla beraat etti. Leyla’nın azmi ve kararlılığı bize ders olsun diyerek diğer bölgeye geçiyorum.

Hemşin, Rize
Örnekleri okuyan arkadaşlar 2013’ün örneğini veriyorsun diyebilirler. Şimdi 17 ocak 2017 tarihinde gelen zaferden bahsedeyim; Rize’nin Hemşin ilçesindeki meşhur Fırtına Vadisi üzerine HES kurmak isteyenlere karşı halk derelerine gövdesini siper etti. Şiddet kullanarak direnişi kıramayan ve dereye giremeyen şirket yöntem değiştirdi. Kendine hukuki dayanak arayan Şaraksel Elektrik Firması, HES projesine onay veren ÇED raporu çıkarttı. Derelerini savunan halk da ÇED raporu iptali için Şaraksel Elektrik Firması’na dava açtı. Uzunca süren mahkeme süreci sonunda Rize İdare Mahkemesinden güzel haber geldi. Rize İdare Mahkemesi, Hemşin Muhtarlar Derneğince açılan davada, yapımı planlanan Dikmen Hidroelektrik Santral (HES) Projesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, ‘Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Olumlu’ kararını iptal etti.

Okuduğunuz üzere ülkenin her yanına doğa düşmanı santrallerle donatmaya çalışanlara karşı ülkemizin her yerinden tepkiler, direnişler ve umut verici zaferler gelmeye devam ediyor. Bu direnişlerden almamız gereken dersler var. Birincisi HES yapılacak alanda gerek medyası gerek siyasileriyle yaratılan algılara rağmen HES’lerin gerçek amacının rant ve talan olduğunu yaşayarak gören ve bu yağmaya karşı harekete geçmeye karar veren halkı ne kolluk kuvvetleri ne tank ne top yenemiyor. Bizim için önemli olan bu bilincin nasıl oluşturulacağıdır. Unutmayın dereler ve sular halkındır ve bizim şah damarımızdır kimseye peşkeş çekilmesi söz konusu dahilinde olamaz.


Kaynaklar :

  1. http://ahmetdursun374.blogcu.com/ prof-dr-beyza-ustun-hes-lerdeki-buyuk-tezgahi-anlatiyor/12850776 (Beyza Üstün, Çoruh Havzaları Koruma Derneği Konuşması)
  2. http://www.evrimagaci.org/video/21/79
  3. http://www.hurriyet.com.tr/rizede-vatan-haini-diye-saldiriya-ugradi-licede-sehit-dustu-40124098 4.http://dogader.org/index.php/basindan/679-hes-zaferleri-ardi-ardina-geliyor-mula-yuvarlakcay-ve-rizei-uzundere-2