Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de kadınların %63,5’inin cinsel tacizin bir türüne maruz kaldığı bulgusuna ulaşılmıştır. Cinsel taciz bazen gerçekliğinden emin olamadığımız için müdahale edemediğimiz ısrarcı bakışlar, huzursuz eden tavırlar olurken bazen de gerçekliğinden emin olduğumuz cinsel içerikli sözler, laf atmalar, sarkıntılık gibi bizi cinsel yönden rahatsız eden davranışların hepsidir.
Geçen sene ekim ayında İTÜ havuzunda, taciz olduğundan %100 emin olunan bir olay yaşandı. Bir erkek öğrenci, bir kadın öğrencinin habersiz fotoğraflarını çekmeye çalışırken yakalandı. Okulun büyük bir çoğunluğuna göre bu taciz skandalı üzerine konuşulacak bir şey yoktu, çünkü tacizci yakalanmıştı ve bir hukuk devletinde yaşıyorduk. Gerisi adalete bırakılmalıydı. Beklenen adalet sağlanana kadar, bir kadının arkasından tuvalete girip onun fotoğraflarını çeken kişiyle aynı sırada yan yana oturuyor olmanın ya da yemekhane kuyruğunda arka arkaya beklemenin onlar için problem teşkil etmediğini düşünüyorum. Çünkü aynı çoğunluk tacizcinin Kadın Araştırmaları Kulübü tarafından ifşa edilmesine büyük bir öfkeyle karşılık verdi. Pek çok kişi cezalandırmanın zaten hukuki yollarla yapılacağını, KAK’ın bu yaptığının suçlu olduğundan emin olunmayan bir kişinin hayatıyla oynamak olduğunu, tacizcinin de bir ailesi olduğunu ve bunları yaşamak zorunda olmadıklarını, ifşa yönteminin hukuka aykırı olduğunu, zaten cezasını çekecek bir kişinin toplumdan dışlanmasına sebep olmanın suç olduğunu söyledi. Sosyal medya gruplarında büyük tartışmalar çıktı, feminizmi erkek düşmanlığı olarak gören zihniyetteki kişiler feministler hakkında hakaret dolu paragraflar yazdılar. Pek çok kişi KAK’ın tutumu yüzünden tacizciyi savunur konumuna geldiğini söyledi. Yanlış anlaşılma olmasın, bunu yapanlar sadece erkekler değildi, pek çok kadın da hararetli bir şekilde ifşanın yanlış bir yöntem olduğunu savundu. KAK doğruluğundan %100 emin olmadan böyle bir ifşa yapmayacağı açıklamasını yapsa da tepkiler azalmadı.
Yakın zamanda ‘6 öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla 72 yıla kadar hapis istemiyle tutuksuz yargılanan öğretmen hakkındaki adli kontrol tedbirinin kaldırılması’ kararının çıktığı bir ülkede yaşıyoruz. Bu öğretmen şu an başka bir şehirde görevine devam ediyor, başka çocuklara öğretmenlik yapıyor. Aynı şekilde havuzdaki taciz olayından sonra tacizci de okulda derslere girmeye devam ediyordu. Bazılarının ‘Aynı şey mi? Tacizci öğretmenin çocuklara yaklaşmasının bile yasaklanması gerekir.’ diyebileceğini düşünüyorum. Olaylardaki sapkınlık derecelerini kıyaslamaya gerek yok, ikisi de anlık olayların kat kat ilerisinde akli dengesi yerinde kişilerin suçlu konumunda olduğu taciz olayları. Öğretmen olayında nasıl ertesi gün kimse o sınıfta güvende olmayacaksa, havuz olayında da ertesi gün yemek kuyruğunda tacizcinin önündeki ya da sınıfta yanındaki bir kadın güvende olmayacaktır.
Yine bazılarının, ‘Aksaklıklar oluyor diye cezalandırmaları biz mi yapalım? O zaman katillerin, tecavüzcülerin de cezasını biz keselim.’ diyeceğini biliyorum. O zaman başa dönelim, her 100 kadından en az 63 tanesi bir şekilde tacize uğruyor ama İnsan Hakları Derneği’nin 2015 raporuna göre Türkiye’de 244 kadın tacize ve tecavüze uğradı. Bu mümkün olabilir mi? Bu demek oluyor ki hukuksal sürece taşınan taciz olaylarının sayısı, gerçekte yaşananların yanında devede kulak kalıyor ve hukuksal sürece taşınan olaylarda da caydırıcı olmayan hatta tacizcilere kendini güvende hissettirecek kararlar çıkabiliyor. Taciz olaylarını cezalandırma sisteminde, suçu işleyen kişinin cezasını çekmesi kadar verilen cezanın yaşanabilecek diğer olaylar için caydırıcılığı da çok önemlidir. Hala 100 kadından en az 63’ü tacize uğruyorsa hukuksal süreçle pek caydırıcı sonuçlar elde edemiyoruz demektir.
Eğer kadın olduğumuz için istediğimizi giyip istediğimiz saatte dışarı çıkma konusunda özgürlüklerimiz kısıtlanıyorsa, yaşanan taciz olaylarında sebep olarak giydiklerimiz, içtiklerimiz ya da yaptıklarımız gösteriliyorsa buna ifşa yöntemiyle dur diyor olmak ne bir suçtur ne de birinin hayatıyla oynamaktır.
Gerçekte birilerinin hayatıyla oynamak tuvalete sessizce arkasından girerek gizlice fotoğraflarını çekmek, şort giydiği için yüzüne tekme atmaktır. Çünkü bunlar sadece bir kadına karşı işlenen suçlar değildir, bütün kadınlara yeni yasaklar koymaktır. Şort giymeyin ya da havuza gitmeyin demektir.
Gerçekte suç 100 kadından 63’ünün kadın olduğu için tacize uğruyor olmasıdır, suç kadınların ve erkeklerin yapabilecekleri ve yapamayacakları şeylerle ilgili ön yargıların ve hiçbir dayanağı olmayan kuralların örülmesidir.
Son olarak, tacizlerin çok nadir görüldüğü ülkelerde olayları tamamen hukuksal sürece teslim etmek yeterli olabilir. Tacizcilerin yeniden topluma kazandırılmasına önem verilebilir ama bu kadar çok taciz olayı yaşanan ülkelerde öncelikle tacizcileri değil kadınları topluma kazandırmak önemlidir. Ve asıl önemli olan kadınlara tek suçlunun tacizci olduğunu, utanmaması ve kendini suçlamaması gerektiğini, en önemlisi de tacize dur diyebilmeyi öğretmektir.