Zorlu bir referandum süreci geçirdik. Referandum sürecine girildiği andan itibaren, Hayır’ı halka anlatmak isteyen yurttaşlara yönelik olarak türlü saldırılar gerçekleşti. Bu saldırılar devletin en üst kademesinden dile getirilen “Hayırcıların teröristlerle işbirliği yaptığı” suçlamasıyla başladı ve bağlılığı anayasaya değil saraya olan devlet görevlileri bu suçlamayı bir emir olarak görüp emrin gereğini kendilerince yerine getirmeye çalıştılar. Hayırcılara yönelik yüzlerce gözaltı, onlarca tutuklamanın gerçekleştiği bir propaganda süreciyle ve referandum günü birçok sandıkta çoğunluğu AKP’li olan insanların saldırganlığıyla karşılaştık. Buraya Hayırcıların uğradıkları saldırıların bir listesi de yazılabilir fakat süreç hepimizin gözleri önünde geliştiği için pek gerek olduğunu düşünmüyoruz.
Hayırcıların ortak mücadele deneyimi
Saray’ın bütün baskılarına rağmen başarılı geçen propaganda süreci boyunca Hayırcılar olarak çok değerli birliktelikler biriktirdik. Özellikle sürekli olarak haksız bir “Halka inemiyorlar.” suçlamasıyla karşılaşan sol; mahalle mahalle, sokak sokak Hayır’ı örgütledi. Hukuk öğrencileri bir meclis kurup “Bana anayasayı sor.” diyerek meydanlarda anayasayı anlattılar. Aynı şekilde iletişim fakültesi öğrencileri “Gerçekleri benden dinle.” diyerek getirilmek istenen sistemi açıkladılar. Sadece üniversitelerde de değil, ülkenin her yerinde cumhuriyetten yana olan insanlar bir araya gelerek ortak mücadele etme iradesini ortaya koydular. Referandum öncesinde kurulan Hayır ve Ötesi platformu sayesinde ülke genelinde birçok sandıktaki müşahit eksiklikleri giderildi. Bu ortak mücadele etme iradesi önemli. Referandum için yanyana, omuz omuza mücadele eden insanların birlikteliği süreklileşmeli ve bu insanlar, verilen mücadelenin sandıkla başlayıp bitmediği gerçeği sebebiyle daha uzun soluklu bir siyasi mücadelenin içerisinde yer almalı.
Referandum
Yakılan Hayır oyları, seri bir şekilde basılan Evet oyları, mühürsüz pusulalar derken; devletin bütün imkanlarının Evet propagandası yapılması için kullanıldığı bir referandumda çıkan en az %49 Hayır oyu bizim için altın değerindedir. Tüm devlet imkanlarının Evet için zorlandığı, Hayır’ın suç ilan edildiği ve Hayırcıların halka Hayır’ı anlatmasını önlemek için hukukun ayaklar altına alındığı bir referandumda ülkenin en az %49’unun Hayır deme cüretini gösterebilmiş olması, İstanbul ve Ankara’da resmi sonuçlara göre bile Hayır çıkmış olması Saray’ın bu seçimde aslında çok da kazanmadığını gösteriyor.
%49 diyoruz ama bu resmi sonuç. Hayır ve Ötesi platformunun referandum sonrasında yayınladığı rapor seçimin hukuksuzluğunu gözler önünde serdi*. Sadece bu rapora bakmak bile Hayır’ın kazandığına ikna olmamıza yetecektir. Raporu dikkate aldığımızda bu oranın gerçekte daha yüksek olduğunu, Hayır iradesinin YSK eliyle gasp edildiğini net bir şekilde görebiliyoruz. Mühürsüz oy pusulalarının kabulünden tutun da blok evet oylarına kadar insanların gözüne sokula sokula yapılan hileler bize hileye başvuranların utanmazlığının ötesinde, 15 yıldır iktidarı elinde tutan ve iktidarının özellikle son yıllarında en büyük iddiası başkanlık sistemi olan bir siyasi odağın, kendi kitlesini bile bu iddiasına ikna edemediğini, bu anlamıyla bir kriz içerisinde olduğunu gösteriyor. Televizyonlarda her ne kadar “milletin iradesine, sandıktan çıkan başkanlığa saygı duyun” deseler de işin aslının öyle olmadığını onlar da biliyorlar. Referandum sonrasında yandaş medyanın köşelerinden yükselen ‘kavga zamanı’ söylemleri toplumun rejim değişikliğine ikna edilemediğinin kabulüdür. Toplumu ikna edemediklerini biliyorlar, bu ülkenin insanlarının tüm baskılara rağmen diz çökmediğinin ve ülkenin kaderinin tek kişinin dudakları arasından çıkacak sözlere bağlı olmasına karşı durduklarının farkındalar. Anlaşılan o ki, çözümü daha da saldırganlaşmakta görüyorlar.
Hayırcıların Boyun Eğmeyişi
“Haklıyız, kazanacağız!” diyoruz ya hani, halkın bu hileli seçime kayıtsız kalmayacağı da apaçık ortadaydı. Daha referandum akşamından protestolar başladı. Hileli referandum, baskılar, gözaltılar, tutuklamalar olacağı bir anlamda bekleniyordu aslında. Çünkü tarih bize hiçbir diktatörün seçimle gitmeyeceğini gösterdi (Bkz: Adolf Hitler, Benito Mussolini).
Toplumun büyük bölümünün ikna edilememiş olması Saray’daki şahsı ve çevresindekileri korkutuyor. Bu ikna edilemeyenlerin harekete geçmesini sağlayacak bir kıvılcım ise büyük ihtimalle en büyük kabuslarıdır. Seçim gecesi ve devam eden günlerde YSK’nın hukuksuz kararına karşı sokağa çıkan yurttaşlar, eylemlerin yaygınlığı ve kitleselliği de göz önüne alındığında Saray’ın kabusunu yaşamasına sebep olmuştur. Ortak sloganı “Hayır bitmedi, daha yeni başlıyor” olan eylemlere katılanlar, Saray’a sandıktan çıkabilecek herhangi bir sonuçtan çok daha güçlü bir mesaj verdiler: “Bu ülkede cumhuriyeti savunan, laikliği savunan, insanca yaşamayı savunan insanlar olarak buradayız, sokaktayız. Sen ne kadar tehdit edersen et, ne kadar saldırırsan saldır, biz mücadeleyi bırakmıyoruz.” Aynı zamanda herkes biliyor ki sokağa çıkan insanlar artık tecrübeli. Bugün Gezi gibi bir kitleselliği elde edebilmek oldukça mümkün. Referandum dolayısıyla halkın iyice politize olması, sandığa güvenin kalmaması büyük kitleleri farklı çözüm yollarına sevk edecektir. Elbette yeni bir Gezi geliyor iddiasında değiliz. Fakat toplumsal çelişkilerin bu denli derinleşmesi, insanları sisteme bağlayan sandık gibi unsurların güvenilirliğinin kalmaması bize birtakım sinyaller veriyor.
Bu eylemler hem bize hem de Saray’a Gezi’yi anımsattı. Örneğin, sloganlarla yürüyen halka evlerden yükselen tencere tava seslerinin eşlik etmesi bize umut verirken Saray’ın kötü anılarının gözünde canlanmasına sebep oldu. Soros’tan girdiler İngiliz derin devletinden çıktılar. Soros’un bu sefer eylemcilere Gezi’dekinin iki katı kadar para yatırdığını iddia eden gazeteciler gördük. Bunlara inanan elbette olmuştur. Türkiye’de insanların bir kısmı gerçeklikten kopalı çok oluyor. Ama bunları yazarak halkı kandırmaya çalışanlar çok iyi biliyordu ki, sokağa çıkanların derdi aynı Gezi’de olduğu memleketti.
Hayır çıktı, fakat bunun bir de Ötesi var. Hayır’ın Ötesi’nde, özellikle gençlik olmak üzere, ülkemizin ilerici aydınlanmacı insanlarına büyük görevler düşüyor.
Hayır’ın Ötesi Memleket
Peki sistem tarafından yok sayılan bu insanlar nasıl kitleselleşebilir? Soru, onca baskıya rağmen sokakları terk etmeyen, toplumdaki dinamizmi iyi koklayan insanlar tarafından kolaylıkla cevaplanabilen bir durumda. Toplumsal muhalefeti bir arada tutmak ve onun diri kalmasını istiyorsak, toplumdaki apaçık çelişkilere işaret etmeliyiz. Örnek vermek gerekirse, bundan 100 sene önce Abdülhamid gericiliğine karşı kullanılan “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!” sloganını bugün tekrar kullanmak zorunda kalıyoruz. Aynı şekilde ülkenin 94 yıllık bütün ilerici birikimleri ayaklar altına alınmakta. Her ne kadar 1937 yılında anayasaya girmiş olsa da, Cumhuriyet sayesinde egemenliğin “gökten” indirilip “yere” verilmesi ile aslında daha eski bir kökeni olan Laiklik, bugün hiç olmadığı kadar tehdit altında. Cumhuriyet’in bütün ilerici aydınlanmacı değerlerine sahip çıkmak, saltanat ve tek adam rejimine dur demek bugün bu topraklarda özgürce yaşamını sürdürmek isteyen her insanın öncelikli görevi olmalıdır.
Evet, bu ülkenin ilericileri olarak bu ülke bize zaman zaman büyük acılar yaşattı. Fakat Cumhuriyet ve Laiklik tarihsel olarak gerisine düşemeyeceğimiz kazanımlarımızdır. Onların krizleri, iç çekişmeleri var. Bizimse ortak değerlerimiz ve bu değerler için mücadele etme irademiz. Bu iradeye sahip çıkmamız gerekiyor. Onların korkuları var, bizimse umudumuz. Umudumuza sahip çıkmamız gerekiyor. Korkuyorlar, üstlerine gitmemiz gerekiyor. Haklı olduğumuzu biliyoruz, ama yetmiyor. Kazanmamız gerekiyor. Ülkemizin geleceği için, kendi geleceğimiz için, yaşanabilir bir ülke kurmak için kazanmamız gerekiyor. Kazanmak için ise mücadele etmek gerekiyor. Cumhuriyeti ve laikliği ancak mücadele ederek savunabilir, saltanat sevdalılarından ancak mücadele ederek kurtulabiliriz. Gün ülkenin bütün ilericilerinin bir olup Cumhuriyet’i savunmaları gereken bir gündür. Şüphesiz, gençlik saltanat sevdalarına geçit vermeyecektir. Çünkü gençlik katillerden de güçlüdür, hırsızlardan da…
KAYNAKLAR
* http://hayirveotesi.org/rapor