Uzun zaman olmuştu, parmaklarının uçlarıyla kağıt yapraklarını hissetmeyeli. Uzun zamandır dolma kaleminin ince tutuşunu hissetmiyordu. Yavaşça oturdu sandalyesine, hiç düşünmeden başladı yazmaya. Son bir yılda neler yaşadığını yazmaya koyulmuştu. Ardından birden durdu ve bir sigara yaktı. İlk dumanını derin bir nefesle içine çekti, duman soluk borusundan bir hışımla geçerek akciğerine ulaştı, nefesini verdiğinde ise alveollerine ulaşamayan bir miktar dumanın, kendi imgesinde, ondan kaçtığını düşündü. Daha rahatlamıştı, kahvesinden bir yudum alarak yazmaya devam etti. Aşık olduğu kadını zarif kelimelere döktü, yine de doğru tanımı yapmayı başaramayacağından korkuyordu. Gittiği günü hatırladı ve yeni bir düşünce beyin kıvrımlarının içinde çırpınmaya başladı ‘Tekrar yalnız kaldığı için mi yazmaya başlamıştı, yoksa yalnız kaldığı için mi tekrar yazmaya başlamıştı?’. Ciğerini tekrar dumana boğup düşüncelerinden kaçmayı tercih etti, savaşmak ona göre değildi artık. Sevdiği kadını anlatması son bulduğunda, gidişini tekrar anımsadı. Ne de güzel görünüyordu terkedip gittiğinde. Sigarasından bir nefes daha çekti sessizce. Aşkın ne kadar saçma ve insan yapımı bir olgu olduğunu yazmaya kalktı. Yapamadı. Kendine kızdı. Sandalyesinden yavaşça kalktı ve havanın, çoktan sigarasına ortak olup ona sadece son bir nefes bıraktığını farkedip o son nefesi sancılı bir şekilde içine çvekti, soğumuş olan kahvesine baktı, alıp mutfağa götürdü. Evin her zamankinden daha sessiz olduğu gözüne çarpan ilk şey oldu ve televizyonu açma isteği duydu. Yeniden yalnız kalma fikri ona korkunç geliyordu. Halbuki önceleri, yine yalnız olduğu zamanlar, böyle duyguları hissetmiyordu, garipsedi. Televizyonu açıp odasına döndü, duvarları incelemeye koyuldu, odası ona daha farklı geliyordu. Duvarlardaki çatlakları inceledi, ne kadar da soğuk ve kötümser bir hava katıyordu, içi ürperdi. Birden sandalyesine tekrar yöneldi. Dolma kalemini parmaklarıyla sımsıkı tutmaya başladı. Şimdi daha bir hevesliydi, kurtulmak istiyordu bu kasvetli havadan ve ilk fırsatta en büyük dostuna, kalemine sarılmıştı. Arkadaşlarını yazmak istedi, ama yazamadı, hiçbir zaman bir dostu olmadığını kabullenmesi fazla zaman almadı. Parmakları yorulmuştu, daha sıkı tutmaya başladı kalemi, parmak kemiklerinin içi acımaya başladı. O an bütün enerjisini yitirdi, geçen bir güzel senesini düşündü, hayatının en güzel senesi olduğunu… Eski sevgilisini arama isteğini tüm benliğinde hissetti, karnına ağrılar girdi, soluk alıp verişi hızlandı, yine de ayakları onu telefona yönlendirmişti, elleri titriyordu, ahizeyi usulca kavradı, elleri terlemişti, ahize ona ağır geliyordu artık, tekrar denedi fakat kolları çoktan yenik düşmüştü bile, yapamadı… Sandalyesine tekrar oturdu ve bir sigara daha yaktı. Bu sefer sigarasını havayla paylaşmak gibi bir niyeti yoktu, derin nefeslerle içine çekiyordu. Ardından tek dostuna uzun uzun baktı. Soğuk terler akıtıyor, beyninde fırtınalar kopuyordu. Artık kendisine de itiraf etmesinin vakti gelmişti, evinin soğuk duvarlarının birinci dereceden şahit olduğu en büyük gerçekliği, Yalnızlığı.