9 Ekim 1940 tarihini gösteriyordu takvimler, hayata gözlerini açtığında ve nihayet John olarak geldiğinde şu tuhaf dünyaya Liverpool kentinde, kendi tabiriyle eski mors aygırı.
Perspektif Dergisi’nin bu sayısındaki köşemizde; kısa, hüzünlü ancak ilham ve bilgelik dolu yaşam serüvenini mercek altına alıyoruz efsanevi İngiliz rock grubu the Beatles üyesi John Lennon’un.
Kısaca şudur, budur; şu dine inanır veya şu görüşü savunur diyemezdi kimse onun için… Dememeliydi de zaten. Çünkü bu onun arayış içinde geçen ve anlam dolu kısa hayatına bir saygısızlık olurdu. O tanımlara sığmayacak, tanımlarla veya ideolojilerle sınırlandırılamayacak biriydi. Hikayemiz acı başlıyordu, annesi ve babası o henüz 2 yaşındaki bir bebekken boşanmıştı, bu yüzden teyzelerinin yanında büyümüştü. Annesini henüz 17 yaşındayken kaybetmişti. Bir denizci olan babasını da 20 yılda sadece iki kez görmüştü. Müzikle olan ilk yakınlaşması kilisenin çocuk korosuna katılmasıyla olmuştu. Daha sonra the Beatles’ın temellerini atacağı, ortaklıkları ile muhteşem beste ve şarkı sözleri yaratacağı Paul Mccartney ile tanışması, Liverpool’da bir kilise bahçesinde gerçekleşen gençlik festivalinde olmuştu. John’un bir arkadaşı, gruba 15 yaşındaki Paul’u tanıtmıştı. Paul, Lennon’a gitarı akort etmeyi göstermişti ve grupla dönemin popüler Rock’n Roll parçalarını söylemişti. Lennon bu yetenekten oldukça etkilenmişti. Ayrıca Lennon gibi McCartney’in de annesini kaybetmiş olması ve ikisinin bu ortak yalnızlığı da birbirlerine yakınlaşmalarını sağlamıştı. Ardından baterist “Ringo Starr” ve solo gitarist George Harrison’un katılımıyla esas kadrosuna ulaşacak olan Beatles, Lennon/MCartney ortaklığının çok ekmeğini yiyecekti. McCartney’in iyimser ve Lennon’un acı dolu fakat umutlu sözlerinin harmanlanması gruba mükemmeliyeti getirecekti.
“Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir” diyen John Lennon’un yaşamı da bu deyişinin somut bir haliydi. Genç yaşlarda üne kavuşmuş, Almanya’da çok sevilen İngilizce eserlerinden oluşan ve o eserlerin bir kısmını Almancaya çevirerek tamamladığı setlisti ile büyük bir ilgi toplayabilmişti. “Beatles” olarak stüdyoya girerek ilk albümlerini sadece bir günde kaydetmişlerdi. Bu süreçte her zaman kadınları etkilemeyi bilmiş, hazırcevaplığı ve kıvrak zekasıyla tanınmış Lennon evlenmiş, fakat Beatles’in dağılmasına da etkisinin olduğu iddia edilen “Yoko Ono” ile tanışıp aşık olunca karısından boşanmış ve onunla evlenmişti. Hayranları John Lennon’un Yoko Ono’da ne bulduğunu merak etmişti, bazıları bunu her ikisinin de savaş karşıtı olmasına bağlıyordu. Paul Mccartney’in muhteşem kadifemsi yumuşaklıktaki sesiyle okuduğu tüm zamanların en iyi şarkılarından biri olan “Hey Jude”, Lennon ile Yoko arasındaki bir anlaşmazlıkları nedeniyle ayrılmalarından sonra McCartney tarafından onlara hediye edilmişti. Çift daha sonra tekrar birleşecek, John Lennon Beatles’ten ayrılacak, bunun üzerine McCartney efsanevi rock grubunu dağıttığını açıklayacaktı.
Lennon, McCartney ve Ringo oldukça iyi arkadaşlardı. Gruptaki her üye çeşitli enstrümanlar çalsa ve kendilerine has bir ses renkleri olsa da vokal olarak hep Lennon ve Mccartney’in öne çıkması biraz da medyanın grubu kitlelere tanıtma politikasından kaynaklanmaktaydı. Yazımıza tüm hızıyla Lennon’u gözümüzün önüne getirerek devam edeceğiz, ki kendisi daha sonraki açıklamalarında Beatles’ten ayrılışını senelerdir aynı insanlarla belirli tarzda müzik yapmaktan sıkılmasına dayandıracaktı. Çünkü Lennon, yaşı ilerledikçe para, iktidar, cinsellik, din, politika ve cinsiyetçilik gibi bazı kavramları sorgulayacak ve şarkılarında da bunlara yer verecekti. John Lennon bir filozoftu. Düşünüyor, düşündüklerini topluma aktarıyor, olumlu ve olumsuz tepkiler alıyordu. Beatles sonrası ilk zamanlarına dönersek, John Lennon, IRA’yı(İrlanda Cumhuriyet Ordusu) destekleyen bir yürüyüşe katılmıştı, bunu asla savaşı istediğinden değil İngiliz emperyalizmine karşı olduğu için yapmıştı. Yine olayın akabinde Lennon, Marksist bir dergiye ve Troçkist devrimci partiye 46 bin sterlin yardımda bulunmuştu. 1970’li yıllarda Beatles sonrası ilk albümünde “Working Class Hero” adlı eserini yayınladı. Bu parçasında, Bob Dylan gibi sadece akustik gitarı ve kendi isyankar sesi vardı: “İşçi sınıfı kahraman olmalıdır” diyordu. “Doğduğunuz andan beri sizi aptal ve değersiz hissettirirler, okulda vururlar ve evde incitirler” diyordu. “Kendinizi özgür ve sınıfsız zannedersiniz, ancak sömürülüyorsunuz. “Zekiyseniz sizden nefret ederler, aptalsınız aşağılarlar” diyordu. Sözleri baştan aşağıya gerçeklerle yüzleştiren bir eserdi bu ve gerçekler acıydı.
John Lennon “War is Over” kampanyasında eşiyle hazır bulunur ve “Give Peace a Chance “ gibi savaş karşıtı bir şarkıyı da insanlığa armağan eder. Pek çok kişi tarafından takdir edilir hatta bir peygamber gibi görülür artık çünkü o topluma yol göstermiştir. Katıldığı bir tv programında ona İsa’nın reenkarnasyonu olup olmadığını şaka yollu sorarlar, o da “Sanmıyorum, Tanrı ruh yaratmaktan aciz olamaz” der. Yine bir başka tv programında İsa’dan daha çok taşındığını ifade eder ve bu ülke hükümetleri dahil pek çok kişinin tepkisini çeker. Amerikalı bazı hayranları kasetlerini yakar. John Lennon ise “Dinlerin ve ülkelerin olmadığı bir dünya hayal edelim” der. “Öldürecek ve uğruna ölünecek bir din olmadığını” söyler. Oysa bir açıklamasında Tanrıya inandığını ama anlatıldığı gibi gökyüzündeki yaşlı bir adam olmadığını; insanların, Muhammed’in ve Buda’nın söylediklerinin doğru olduğuna inandığını ancak bunların tamamen yanlış anlaşıldığını belirtir. Ayrıca Tanrıyı acılarımızı ölçtüğümüz bir kavram olarak da tanımlayacaktır.
“Bir İrlandalının şansına sahip olsaydınız, ölmüş olmayı yeğlerdiniz” der. İngiltere’den, “Geçmişteki Roma İmparatorluğu’nun başkenti Roma neyse bugün New York odur” dediği ABD’ye taşınmış ve orada, 8 Aralık 1980’de henüz 40 yaşındayken bir hayranı tarafından vurularak öldürülmüştür. Ölümü tartışmalıdır ve suikast iddiaları da gündeme gelmiş fakat bir şey kanıtlanamamıştır. Hem de Lennon kendisine 1960’larda nasıl öleceği sorulduğunda, “Büyük ihtimalle bir kaçık tarafından haklanırım” demiştir. Nitekim de öyle olmuştur, katili Mark Chapman hala hayatta olup hapis yatmaktadır. Üstün zekalı olduğu bilinmektedir.
Son olarak sizlere veda ederken, John Lennon ile ilgili bazı eklemeler yapacağım. Kendisi cesurdu; ve açıklama yapmaktan, röportajdan kaçınmazdı. Kendisi zaman zaman kendi görüşleriyle çelişkiye düşmüştü ama bu onun için önemli değildi, çünkü değişiyordu hayat. Kendisi büyük Elvis hayranıydı ve ilginçtir ki vokal aralığı Elvis Presley ile birebir aynıydı. Beatles üyesi iken Bob Dylan konserlerine gitmeyi severlerdi. Gençlik yıllarında Carl Perkins, Little George, Buddy Holly gibi sanatçıların şarkılarını çokça seslendirmişti. İngilizce telaffuzu çok iyi olan, akıcı konuşan ve dünyayı etkileyen birisiydi.
Şu şekilde sonlandıralım:
Büyüye inanmıyorum
Yi-çing’e inanmıyorum
İncil’e inanmıyorum
Tarota inanmıyorum
Hitler’e inanmıyorum
İsa’ya inanmıyorum
Kennedy’e inanmıyorum
Buda’ya inanmıyorum
Mantra’ya inanmıyorum
Gita’ya inanmıyorum
Yoga’ya inanmıyorum
Krallara inanmıyorum
Elvis’e inanmıyorum
Zimmerman’a(Bob Dylan) inanmıyorum
Beatles’a inanmıyorum
Sadece kendime inanıyorum, ve gerçeğe…