İçeriğe geç

Haklıyız “HAYIR” Diyoruz

Tüm memleketin üzerinde dolanan kara bulutları ‘hayır’lı bir başlangıçla defetmek mümkün ve umuduyla yaşadığımız güneşli günlere ulaşmak bir o kadar yakındır. Nisan ayında yapılacak olan referandum ülkemizin tarihinde dönüm noktası sayılabilecek bir öneme sahip konumdadır. Bu dönüm noktası, sahip olduğu potansiyeli sebebiyle toplumsal muhalefete çok geniş olanaklar sunmaktadır. Toplumun büyük çoğunluğunun politize olduğu günlere girmekteyiz. Diğer cephenin aksine hayır cephesi çok merkezli olmakla birlikte halkın çok çeşitli kesimlerini ve siyasal halkalarını içerisinde barındırmaktadır. Halka ulaşma kanallarında bolluk dönemleri yaşayacağımız günlere girmekteyiz. Bu olanakları kullanmak ve ‘hayır’ı tüm ülke sathına doğru bir şekilde anlatmak baskıcı tek adam rejimini duraksatmaya yetecektir.

Yollar Bitti Artık Durma Zamanı
Bu oylamada, ülkemizin kaderini tek bir kişinin eline bırakıp bırakmamanın sınavını vereceğiz. Takvim yaprakları 2017’yi gösterirken, karşımızda duran cisim, ülkeyi yüzlerce yıl öncesine götürmeye niyetlidir. Osmanlı’ya baktığımızda bir medeniyet görülmektedir ama burada gördüğümüz görgüsüzlüğün, inceliksizliğin resmidir. Tarihin tekerini geriye çevirmeye niyetli bu zatların sahip oldukları müteahhit zihniyeti, şehirleri ruhsuzlaştıran betonlar kadar katı, zevksiz, estetik yoksunu ve kof olan bir garabetle vücut bulmuş durumdadır. Sanatı, bilimi, felsefeyi, edebiyatı, çağdaşlaşmayı, aydınlanmayı yok sayan bu zihniyet sahiplerinin uçurumun kıyısına getirdikleri ülke ve tüm gerici icraatları hepimizin gözlerinin önünde cereyan etti ve etmektedir. Saltanatının devamı için tüm ülkenin refahına göz diken, kan ve gözyaşıyla ülke coğrafyasını zapturapt altına almaya çalışan tek kişinin, tek adamlık hayali yok olmaya mahkûm olmakla birlikte hiç de koltuğunu bırakmaya niyetli değildir. Çünkü o koltuk giderse geçmişin hesabı sorulmaya başlanacaktır ve dokunulmaz olanlara dokunulacaktır.

Saray rejimi geldiğimiz bu süreçte olmak ya da olmamanın sınavını vermektedir. Artık onlar için gerçekten durmak yok; yoksa yola devam edemeyecekler. Diktatörlerin koltukları sallanmaya başladığında, içlerine işleyen korku onları daha saldırgan daha acımasız hale getirir. Artık yavaşlamak ve mola vermek gibi lüksleri yoktur. Verdikleri ilk mola onlar için halkın tokadının yendiği sahneyle son bulacaktır. Bu yüzden baskılarını, zorbalıklarını daha da artırırlar, halkın terini, emeğini, gözyaşını ve bedenini çiğneyerek koltuklarını sağlama almaya çalışırlar. Ama onları son sürat gittikleri yolda yavaşlatmak, tökezletmek ve yoldan çıkmasını sağlamak mümkün. Referandum bu açıdan bir fırsattır ve bu seçim parti seçimi değil 2 seçenekli bir seçimdir. Bakıldığında ‘hayır’ın elinin ne kadar kuvvetli olduğunu görmek mümkündür çünkü haklı olan taraf ‘hayır’dır. Haklılığının sebebi doğruları açık ve net bir şekilde açıklamasından ileri gelmektedir. Haklılık tüm toplumun çıkarını gözetmektir, tek bir kişinin değil.

Halka Sunulan Geleceksizlik
AKP’nin 15 senelik iktidar dönemini göz önüne alındığında, uzun bir süre yürüttükleri siyasi argümanların tek tek yıkıldığına şahit olunmuştur. AKP afişlerinde gördüğümüz tüm sloganların ne kadar ikiyüzlü olduğu görülmüştür. Halk her geçen gün daha fazla kutuplaştırılmıştır. Bir dönem ileri demokrasi diye nutuklar atan AKP artık demokrasiyi retorik düzeyde bile ağzına alamamaktadır. “Özgürlük” vaadiyle iktidara gelmiş olmalarına baskı her geçen gün daha da artmış, meydanlarda 100 yıl öncesinin sloganı “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!” sloganları yankılanmaya başlamıştır. Devletin tüm kurumları özelleştirilerek satılmış, ülke ekonomisi iyice kırılgan hale gelmiştir. Artık ekonominin ne kadar iyi gittiğini de anlatılamamaktadır çünkü ocağına incir ağacı dikilmiştir, ekonomik çözümsüzlük tüm alanlarda baş göstermektedir. Zaten fakir olan halk daha da fakirleşmekte, gelir dağılımındaki adaletsizlik artmakta, cari açık yükselmekte, dolar rekorlara doymamakta, işsizlik rakamları yükselmekte, büyüme oranları yüzde 3 oranlarında seyretmektedir. Üzerinde durulması gereken nokta, yeni getirilen anayasanın hangi çözümsüzlüğe çözüm sağlayacağıdır. 15 yıldır yapılmayıp da şimdi ne yapılmak istenmektedir diye düşünmek gerekmektedir.

Artık AKP, tam anlamıyla adaletsizliğin, çöküntünün ve çürümüşlüğün ülkedeki sembolü haline gelmiştir. Söylemleri yalanlardan, iftiralardan, safsatadan ve sözde kahramanlık hikâyelerinden ibarettir. AKP’nin bu ülkenin insanlarına vadettiği geleceksizliktir, yıkıntıdır, kandır, gözyaşıdır. Erdoğan’ın başkanlığa geçme hevesi, faşizmin en yüksek aşamasıyla tamamlanması girişimi olarak değerlendirilebilir. OHAL ve KHK’larla yönetilen, meclisin fiilen yok sayıldığı, meclisi fesih etme yetkisinin tek adama verildiği, yasama, yürütme ve yargının tek elde toplandığı, demokrasinin, özgürlüklerin kırıntısının dahi süpürüldüğü bir anayasal seçenek kaybetmeye mahkûmdur.

Doğru Söylem, Doğru Eylem
AKP’nin hayır oyu verecek kişileri yani ülkenin bir yarısını terörist, hain, bölücü ilan etmesinin arkasında yatan sebep açıktır. AKP’nin referandum çalışmalarında yeni anayasayı savunacak argümanları zayıf, güçsüz ve gülünçtür. Elinde argümanı olmayan AKP ise seçeneği toplumu daha da kutuplaştırıp hayır cephesini karalamakta bulmuştur. İşte toplumun karşısına çıkartılan anayasa, sahipleri tarafından bile net bir şekilde savunulamamakta ve anti propaganda yürütülmektedir. Bu kutuplaştırmalar artık AKP seçmeninde bile eskisi kadar karşılık bulamamaktadır. Bu hayır cephesinin gerçekten güçlü olduğuna yetebilecek bir kanıttır.

Bu süreçte atacakları hiçbir adım pürüzsüz olmayacak, demokrasiye ve özgürlüklere indirdikleri her darbe dikenini onlara batıracaktır. Yapılması gereken ise o dikenin daha da derinlerine batırırılıp, attıkları her adımda ‘hayır’ın haykırılıp, onların tam gaz gittikleri dönülmez uçurumda kıstırılması ve doğru hamlelerle yalnızlaştırılması olacaktır. Devletin ve kurumlarının gücü ne kadar AKP’nin elinde olsa da, mali kaynakları sınırsız olsa da gerçek güç ‘hayır’dadır çünkü ‘hayır’ haklıdır. Haklılıktan gelen gücün doğru söylemlerle ve doğru eylemlerle birleştirilip doğru strateji ve taktiklerle sarayın duvarlarına çarpılması ‘hayır’ın hayrına olacaktır.

Üniversiteler Betondan Fazlasıdır
Aklın, bilimin ve özgürlüğün egemen olması gereken üniversitelere, öğretim üyelerine ve öğrencilerine, tomasıyla, copuyla, barbarlığıyla savaş açan, akademisyenlerin cüppelerini ayaklar altına alarak vahşice saldıran görüntülerin yer aldığı tablolar herkese darbe dönemlerini hatırlatmaktadır. Aklı, bilimi ve özgürlüğü temsil etmesi gereken üniversiteleri, müteahhitlik anlayışıyla beton yığını olarak gören zihniyet sahipleri, üniversitelerde jan14 darmalık görevi üstlenip üniversitenin varlık amaçlarına aykırı düşen tek sesliliği empoze etme derdindedir. Ders müfredatları ve eğitim sistemi bilimsellikten uzaklaştırılıp, aklı, fikri ve bilimi temsil eden figürler tek tek ders kitaplarından temizletilip içi boş bir eğitim sistemi öğrencilere dayatılmaktadır. Gazeteler kapatılmakta, yazarlar içeriye atılmakta, ülkeyi terk etmek zorunda bırakılmaktadır. Medyanın neredeyse tamamı yandaş medya olarak değil de doğrudan parti medyası olarak görülmesi yanlış olmaz. Üç beş gazete ve televizyon kanalı dışında, AKP harici herhangi bir siyasal akımın, muhalif düşüncenin kendi sesini duyuracağı, eleştirilerini yöneltebileceği tek bir yayın organı kalmamıştır. Son aylarda açık açık hissettiğimiz bu darbe ortamı aklı, bilimi, özgürlükleri, demokrasiyi aşama aşama yok etmektedir. Bunlar tüm toplumun ‘hayır’ demesine açık açık yetebilecek sebeplerdir.

Tüm Toplumun Çıkarı İçin ‘HAYIR’
Vakit artık yeter deme vaktidir, ‘HAYIR’ deme vaktidir. ‘Bu ülkeye ne olacak’ sorusu her bir yurttaş tarafından sorulmalıdır. Bu ülkede yaşayan tüm insanlar hatırlamalıdır ki bu ülke hepimizin, bize sunulan hukuksuz, adaletsiz, bilimsiz, özgürlüksüz ve tüm ülkenin tek bir kişiye emanet edildiği anayasaya karşı direnmek haktır ve o hak sonuna kadar kullanılmalıdır. İnsana ve insana dair olan her şey için ‘HAYIR’, geleceğimiz için ‘HAYIR’, tüm toplumun çıkarı için ‘HAYIR’.