İçeriğe geç

5 Yılda İTÜ

Bu yazımızda İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki siyasi ve sosyal atmosferin son 5 yıldaki dönüşümünü ve ülke gündeminin okul gündemine tezahürünü anlatmaya çalışacağız. Özellikle bu yılları yaşamamış sıra arkadaşlarımızın okulun yakın tarihi hakkında bilgi sahibi olması gerektiğine inanıyoruz.

Başlangıç olarak da 2012 yazına dönebiliriz;

Rektörlük seçimleri
14 Haziran 2012 tarihinde yapılan rektörlük seçimleri dönemin rektörü Muhammet Şahin’in 458 oyla sandıktan birinci çıkmasıyla sonuçlandı. Buna rağmen 141 oy farkla geride kalan Mehmet Karaca dönemin Cumhurbaşkanı tarafından rektörlüğe atandı.1 Daha sonra İTÜ’lü öğrenciler twitter’dan #ITÜRektörüGitmesin diyerek trend topic oldular.

İlerleyen zamanlarda da öğrencilerin haklılığı ve cumhurbaşkanlığının rektör olarak Mehmet Karaca’yı neden atadığı çok geçmeden anlaşıldı. Asistanlar için güvencesiz çalışma anlamına gelen 50d Yasası kapsamında asistanlar hukuksuzca işlerinden atıldı ve sürgün edildi. Bunun üzerine İTÜ başta olmak üzere birçok üniversitede asistan dayanışması ağı kuruldu. 50d Yasası’na karşı mücadelenin ve güvenceli çalışma isteğinin en önemli ayağı da İTÜ’de gerçekleşti. Öğrencilerin de destek verdiği eylem kısa sürede Türkiye gündemine taşındı.

Sosyal medyada yapılan eylemlerin başarısını kazanım elde etmek için yeterli görmeyen öğrenci ve akademisyenler YÖK’ün önünde karar verilene kadar nöbet tutmaya başladı. Nöbet soğuğa, baskılara rağmen güçlenerek devam etti. Artan baskılara dayanamayan YÖK, 50d maddesinde bir takım değişiklikler yaparak atılan araştırma görevlilerini tezlerini teslim etme koşuluyla görevlerine dönmelerini kabul etmek zorunda kaldı.

Böylece Rektör Karaca İTÜ’de bir takım değişikliklerin, seçilmesi kadar kolay olmayacağını görmüş oldu. Gerek akademisyenlerin gerek öğrencilerin keyfi işten atılmalara, güvencesizliğe karşı birlikte mücadelesi, dayanışmanın ve kararlılığın karşısında en kalın duvarların bile tuzla buz olduğuna bir örnekti aslında. Mücadelenin Haziran Direnişinden 6 ay önce kazanımla sonuçlanması da bize halkın ilerde yaşanacak ülke çapındaki isyanlar için tecrübe kazandığını doğrular nitelikteydi.

İTÜ’de Gezi Direnişi
Gelelim hepimizin içinde bulunmaktan gurur duyduğu, iki gözümüzün çiçeği gezi direnişine. O’nu yaratan koşulları, süreç öncesi İTÜ’deki durumu İTÜ öğrencisinin direnişe nasıl müdahil olduğunu inceleyelim

Öncelikle gezi öncesi sırasıyla ülke ve İTÜ’nün siyasi atmosferine bir bakalım. AKP’nin 2010 referandumuyla yargıyı, müttefiki cemaate vermesiyle devlete nüfuz adına önemli bir eşik aşılmış, gözler toplumsal alandaki dönüşüme çevrilmişti. Alkollü içki satışı kısıtlamaları, tecavüzü meşrulaştıracak skandal mahkeme kararları, başta İstanbul olmak üzere ülkenin tamamının şantiyeye dönüşmesi ülke genelinde öfke birikimine neden oldu. Bir yandan da KPSS’de ve YGS’de ortaya çıkan şifre skandalı öğrencilerin büyük tepkisiyle karşılaşmış, ülke geneline yansıyan YGS eylemleri ileride gerçekleşecek olayların habercisi olmuştur.

Daha genel bir çerçeve oluşturacak olursak hükümetin elindeki “Yeni Türkiye” tezleri doğrultusunda ülkeyi ve toplumu değiştirme çabaları daha o vakitten homurdanmalara sebep olmuş ve yeni tepkilerin doğurucusu olmuştu.

Ülkedeki genel siyasi atmosfer böyleyken İTÜ’deki atmosfer de farklı değildi..Göreve gelişinin üzerinden 6 ay geçmeden asistan kıyımına girişen Karaca tepkiler karşısında bozguna uğradı ve hatta okul içinde gezemez hale geldi. Bu noktayı özellikle vurguluyorum; çünkü önceki Rektör Muhammed Şahin öğrencileriyle birlikte yemekhanede yemek yiyen, onların sorunlarıyla bizzat ilgilenen ve hatta bir telefon kadar uzağınızda olan bir rektördü.

Ülkede ve dolayısıyla İTÜ’de “öfke birikimi” sürerken sıradan bir çevre eylemi olarak başlayan Gezi Direnişi’nin neden tüm ülkeye yayılan bir isyan ateşi olduğundan bahsettik. Şimdi İTÜ’deki Gezi sürecine ve gezinin getirdiklerine bir bakalım;

İTÜ’nün üç kampüsünün de Gezi Parkı’na yürüme mesafesinde olmasından dolayı Gezi Parkı olayları diğer üniversitelere nazaran İTÜ’nün gündemine daha çabuk girmiş ve sahiplenilmişti. Artan polis şiddetine tepki İTÜ’de ilk olarak metro kapısı önünde protesto düzenlenip Büyükdere Caddesi’nin trafiğe kapatılması şeklinde ortaya çıkmıştı.

Ardından Twitter üzerinden örgütlenerek, 1 Haziran 18.00’da Taksim’e gitmek üzere Mustafa İnan Kütüphanesi önünde toplanılmış ve yüzlerce İTÜ’lü hep birlikte Taksim’e gitmişti. Artan polis şiddetinden İTÜ öğrencisi de nasibini almiştı. S.V. isimli öğrenci arkadaşımız Gümüşsuyu Kampüsü çevresindeki çatışmalarda polisin attığı plastik mermiyle bir gözünü kaybetmişti.5 Ancak tüm baskı şiddet ve zorbalığa rağmen İTÜ öğrencileri daha da artan katılımla gerekli cevabı vermişti.

Sonuç olarak İTÜ’lüler öğrencisiyle, akademisyeniyle ve çalışanıyla başından sonuna kadar Gezi İsyanı’da aktif rol aldı ve okulumuzun “atanmış” rektörüne İTÜ’nün gerçek sahibinin kimler olduğunu gösterdi. Gezi İsyanı’nın bitişi bir son değil, başlangıç oldu. Hatta bu durum sloganlaştırıldı: “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!”

Maden Fakültesi İşgali
Soma Katliamı, Gezi sonrası ilk eğitim yılında, gezinin bizlere bıraktığı mücadeleci karakter ve siyasal örgütlenmenin zirve yaptığı, öğrencilerin taleplerinin tartışmasız kabul edildiği bir dönemde, final sınavları yaklaşırken gerçekleşmişti. Bu yaşanan büyük katliamın sebepleri basitti: daha fazla kar hırsı ve güvencesiz çalışma.

Okulumuzun kamuoyunu derinden sarsan bu olayın bir boyutu daha vardı. Önce bu katliamı göz göre göre getiren, hiçbir önlem almayan maden sahibi şirketin İTÜ yönetimi ile yakın bağlantısı olduğu ortaya çıktı. Rektörlük de onca ihmale dair hiçbir söz etmeyen ve olayı bir kaza/kader olarak gören “başsağlığı” açıklaması yaptı.Okullarının katillerle işbirliği yapmasını hazmedemeyen öğrenciler maden fakültesini işgal ettiler. Çok az sayıda öğrencinin katılımıyla başlayan bu işgal girişimi yüzlerce öğrencinin katılımıyla kitleselleşti ve ülke gündemine oturdu.

Öğrencilerin talepleri basit ve makuldü;
1- Soma Holding patronu Alp Gürkan ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Madencilik Meclisi Başkanı İsmet Kasapoğlu’nun Maden Mühendisliği akademik danışma kurulundan çıkarıldığının Maden Fakültesi dekanı tarafından resmi açıklamayla deklare edilmesi,
2- İşgale katılan hiç kimseye soruşturma açılmaması,
3- Rektörlüğün, Soma’da yaşananların kaza değil iş cinayeti olduğunu açıklaması,
4- İTÜ’de taşeron işçilerin, İTÜ öğrencilerinin, Eğitim-Sen’in, Akademik ve İdari Personelin temsilcilerinden oluşan bir “Taşeron İzleme Komisyonu”nun kurulması.
5- İTÜ’de, Soma’da yaşanan katliamla ilgili bir inceleme komisyonu kurulması ve bu komisyona bizlerin belirleyeceği İTÜ mensupları ve araştırmacılarının da dahil olması,
6- İTÜ’nün taleplerle ilgili konuların hepsini netliğe kavuşturan kurumsal bir açıklama yapması.

4 günlük işgal sonrası tepkilerin daha da büyümesinden korkan Rektörlük öğrencilerin tüm taleplerini kabul etti.

Maçka Direnişi
Bir sabah hiç kimseye haber vermeden iş makinelerinin öğrencilerin şaşkın bakışları arasında Maçka Kampüsü’nün önündeki bahçeyi talan etmesiyle başladı Maçka işgal girişimi. Öğrencilerin tepki vermesi ise kısa sürmedi ve iş makineleri alandan çekildi. Sonradan anlaşıldı ki yönetim Sütiş adlı şirketle gizli olarak anlaşmış, çevre düzenlemesi adı altında hazırlık binası önündeki yeşil alanı sermayeye peşkeş çekecekti.

Tabi bu işte büyük paralar döndüğünden dolayı kolay kolay peşini bırakacak değilllerdi. Haftasonu güvenlik ordusuyla birlikte geldiler bahçeyi talan etmeye. Ancak öğrenciler de okullarını peşkeş çektirmemeye kararlıydı. Para ve çıkar ilişkilerinin hırsıyla gözü dönen Rektörlük, öğrencilerin üzerine “güvenlikleri” saldırttı. Okullarını savunan öğrenciler bahçe ile iş makinaları arasına etten duvar ördüler. Çıkan arbedeler sonucu kampsünü savunan öğrencilerin direnişini kıramayan güvenlikler geri çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine öğrenciler bahçe etrafına barikat ördü ve sosyal medya üzerinden yaptığı çağrı ile çevrede yaşayan mahalleliyi, Maçka’da çalışan işçileri ve yeşil alanı kullanan halkı, yani alanın gerçek sahiplerini bahçelerini savunmaya çağırdılar.

Bahçeyi direniş alanına çeviren öğrenciler alana çadır kurarak Rektörlük tarafından bu girişim iptal edilene kadar direnişe devam edeceklerini açıkladılar. Mahallelinin ve Maçka Kampüsü öğrencilerinin yoğun katılımıyla gerçekleşen direniş tam bir şenlik havasına dönüştü. Konservatuar öğrencilerinin enstrümanlarıyla, mahallelinin yemekleriyle Şişli Belediyesi’+nin yakacaklarıyla destek verdiği direniş 13. gününde kazanımla sonuçlandı. Rektörlük resmi sitesinden Maçka bahçesine dokunmayacağını açıklamak zorunda kaldı.

İşte bu yüzden ki Maçka Direnişi, rektörlüğün Gezi Direnişi gibi içinde kalan yaralarından biridir. Hem de Karaca’nın üniversitemizi nasıl parsel parsel sattığını ifşa etmiş ve önüne set koyuştur bu direniş.

İTÜ’de “Hayır” Süreci
Bu konu hakkında bir önceki sayıda yazımız olduğu için ben genel bir özet yapacağım. Önceki başlıklardan farklı olarak, referanduma giden süreçte ülke bir darbe girişimi yaşamış, OHAL’le birlikte ikinci bir darbe sürecini yaşamaktaydı. Koşullar önceki mücadelelerden daha zor olabilirdi, ancak bu zorlukların altından çıkmayı başardı İTÜ öğrencileri. Kolay değil, tüm baskı ve şiddetin Hayır diyenlere uygulandığı, insanların Hayır çalışması yaparken sokak ortasında saldırıya uğradığı bir dönemden bahsediyoruz. Tüm bunlara rağmen okul öğrencisi gerek sosyal medyada gerek İTÜ Hayır Koşuları’na verdiği destekle gerekse yanıbaşındaki Pınar Mahallesi’nde Hayır’ı örgütleyerek “İTÜ asırlardır çağdaş!” sözüne sadık kalmış oldular.

Perspektif ekibi olarak bir önceki sayımızda okulumuzun yurtlarında kalan öğrencilerinin oy kullandığı okullarda müşahitlik yaparak bir grafik hazırlamıştık. Gerek %90’lara varan Hayır oyuyla, gerekse oylarının çalınmasını protesto için sokağa dökülen onbinlerin arasında katılmakla tarafımızı belli etmiştik.

Sonuç olarak karar ve azimle altından kalkamadığımız hiçbir şey olmadı; çünkü güçlülüğümüz haklılığımızdan ve örgütlü mücadelemizden geliyordu. Yazının başında belirttiğim gibi, bu dönemi yaşayan nesil mezun oldu veya olacak, bu mirasları gelecek nesillere sürekli aktarılması hepimizin bizlerin görevidir. Unutmayalım onlar bizden çok korkuyolar ve korkularında haklılar. Bize düşen onlara korkularını yaşatmaktır.


Kaynaklar:
(1) http://ari24.com/haber/itu-rektor-adayligi-secim-sonuclari-belli-oldu-464
(2) http://www.radikal.com.tr/egitim/arastirma-gorevlileri-yokun-kapisinda-nobette-1119397/
(3) http://sendika62.org/2013/02/itulu-asistanlar-sabaha-kadar-yok-onunde/
(4) http://ari24.com/haber/itu-ve-gezi-parki-olaylari-678
(5) http://bianet.org/bianet/genclik/155781-itu-luler-isgali-kazanimla-sonlandirdi?bia_source=twitter&utm_source=dlvr.it&utm_medium=twitter
(6) http://gencgazete.org/itude-ogrencilerin-direnisi-sonuc-verdi/