Yaşar Kemal fikirleriyle, inançlarıyla hepimize ışık tutacak büyük bir insan. Öncelikle ailesinin Van’dan başlayan hikâyesine, 1915’e dönelim. Yaşar Kemal daha o zamanlar doğmamıştır. Ailesi Van’da yaşıyordur. Savaş nedeniyle Van’dan Çukurova’ya bir buçuk yıl sürecek göç başlar. Ailesi önce Diyarbakır’a, sonra sırasıyla Urfa ve İslahiye’ye giderler. Annesinin anlatıcı özelliği çok güçlü olduğu için bu yaşananları Yaşar Kemal çoğunlukla annesinden dinleyecek ve etkilenecektir. Bu göç savaş sırasında olduğu için ve çok kurak topraklardan geçtikleri için hiç kolay olmayacak. İslahiye’ye geldiklerinde annesi yeşillik ve sulak topraklar olduğu için orayı çok sever. İslahiye’de yolda giderken bir yaralı bir çocuğa rastlarlar ve onu yanlarına alırlar. Yusuf adındaki bu çocuğu sahiplenirler. Burada bir süre durup temizlendikten sonra Çukurova’ ya geçerler. Kadirli’ye giderler. Burada Yaşar Kemal’in babasının başından geçen bir olaydan bahsetmek istiyorum. Kadirli’ye gitmelerinin sebebi ise, orada eskiden Ermenilerin yoğun yaşadığı bir yer olması ve onlar ayrılınca birçok evin boş kalması. Hurşit beyin mektubu ve tavsiyesiyle oraya gidiyorlar. Kadirli’de iskan komisyonu başkanı Arif Bey, Hurşit Bey’in selamını duyunca onu çok iyi karşılıyor. “Bak Kürdoğlu, sana bir konak veriyorum ki kasabanın en güzel konağı. Sana tarlalar veriyorum ki, ovanın en bereketli toprakları. Sen kardeşimiz, büyük hürmet ettiğimiz Hurşit Bey’den geldin çünkü. Ben ona senin gibi bir adam göndersem, o da benim gönderdiğim adamımı baş tacı eder. Ben de sana Semaili’nin konağını, tarlalarını veriyorum.”(1). Yaşar Kemal’in babası istemez. Arif Bey sinirlenir. Yaşar Kemal’in babası “Anam dedi ki, yuvasından atılmış kuşun yuvası başka kuşa hayretmez.” der. Onlar kuş-Ermeni diye tartışırlar. Arif Bey sinirlenir ve onları kayalık olan Hamite Köyü’ne gönderir. Hamite o zamanlar Kadirli’ye bağlıymış. Yaşar Kemal bu köyde 1923 yılında doğar. Babası zor çocuğu olması sebebiyle Yaşar Kemal için her fırsatta kurban kestirir. Yine onun için kurban kestirdiğinde Yaşar Kemal 3 yaşındaydı. Hacı Ağa’nın bucağı kayar ve Yaşar Kemal’in gözüne gelir. Bu yüzden bir gözü kapalıdır. 4 yaşındayken camide, gözü önünde babası evlatlık edindikleri Yusuf tarafından bıçaklanır. Yaşar Kemal’in bu olay üstüne dili tutulur ve kekeme olur. 12 yaşına kadar kekemeliği devam eder. Çocukluğunda gerek çevresinden gerek annesinden birçok destanlar, efsaneler dinler ve bunları hevesle etrafındakilere anlatır. Bu zengin çevrenin ve kültürün etkisine yapıtlarında hep rastlayacağız. Babası öldüğünde annesi hem öcünü alması hem onlarla ilgilenmesi için Yaşar Kemal’in amcasıyla evlenir. Fakat amcası ev geçindiremez ve gittikçe fakirleşirler. Bundan sonraki hayatında okurken birçok işte de çalışır aynı zamanda. Yaşar Kemal 9 yaşında ilkokula gider. 16 yaşındayken Seyhan Adana Halk Evi dergisinde ilk şiiri yayımlanır. Ortaokul ikinci sınıfta yatılı Türk Maarif Cemiyeti’ne hak kazanır. Son sınıfta hastalık ve edebiyatın ağır basması sebebiyle okula devamsızlığı 3 ayı bulup yatılılık hakkını kaybeder. Hayatını geçindirmek zorunda olduğu için okulu bitirmeden ayrılır. Arif Dino ve Abidin Dino ile arkadaşlığı ve onların tavsiyeleriyle okuduğu kitapları seçmiş ve çok zengin okuma dağarcığı edinmiş. Aynı zamanda edebiyat çevresi de edinmişti, birçok şair ve yazar arkadaşı vardı. Ramazanoğlu kitabevinde çalışırken yatıp kalkıp kitap okuduğundan bahseder Yaşar Kemal.
Yaşar Kemal’in umut dolu, düşsel, insana değer veren ve insanın gizemini arayan yönüne de değinmek gerek.
Yaşar Kemal için düş gücü vazgeçilmezdir. Düş kurmayı ve insan olmayı birbirine koşut tutar. Düş kurulmayan bir dünya hayal edemez. Gerçekle düş gücü iç içe geçmiştir onun için. O hayatı boyunca insanın gizemini anlamaya çalışmış, derdi bu olmuştur. Umuda çok önem vermiş, eserlerinde de işlemiştir. Umudun düş gücünden geldiğine ve insanın umutsuz yaşayamayacağa inanır. Yaşar Kemal dilin gücüne hep hayran olmuş, dilin her şeyi güzelleştirebileceğine inanmıştır. Dilini her zaman geliştirmeye çalışmış ve hayatı boyunca her defasında daha iyi yazmak için çabalamıştır. Bunun için yaşamla ve kitapla kendini beslemiştir. O, Türkçeyi çok güzel kullanan bir insandı.
Yaşar Kemal yoksulluğu yaşamış ve yoksulluğun ne olduğunu çok iyi biliyordu. İnsanın yoksul olmasını asla istemiyordu. İnsanın sömürülmesine, hak ettiğini alamamasına tahammülü yoktu. O sözün gücüne inandığı için, başı ne kadar sıkışsa da asla güzel bir hayata değişmedi. Kendi deyişiyle, özgürlük ve boyun eğmeme onun içindeydi.