“Sana gitme demeyeceğim, ama gitme Lavinia.”
Fazlasıyla tanıdık gelen bu dizeler; hiçbir şeyi parmağıyla göstererek söylemeyip kelimelerle dans eden ve kendine has ‘anlatmayan ama anlatan’ üslubu ile, destansı yalnızlığına tanıklık ettiğimiz, her bir mısrasını sanki bizim yerimize de söyleyen şair Özdemir Asaf’ın kaleminden. “Adını gizleyeceğim, sen de bilme Lavinia.” diye devam eden bu ölümsüz şiire adını veren ‘Lavinia’, bir düş değil; gerçek bir kadın. Peki ya Asaf’ın deli gibi aşık olduğu ,adını gizlediği Lavinia’sı aslında kimdi? Bu güzel kadın için neden ‘Lavinia’ takma adını tercih etmişti ve neden ‘adını gizlemişti’?
İşe Özdemir Asaf’ı tanımakla başlayalım – ki hepimiz onu tanıyoruz aslında; çünkü ona ait birçok dizeye bir yerlerden aşinayız. Hani şu meşhur “Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz.” sözünü bildiniz mi? Peki ya şu dizeleri?:
Seni bulmaktan çok aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir ömür boyu bitirmek değil de,
Sana hep, hep yeniden başlamak isterim.
Ben birini sevmiyordum.
O da beni sevmiyordu.
Bir gün bir yerde randevulaştık.
Ben gitmedim.
O da gelmedi.
Kim o deme boşuna,
Benim, ben…
Öyle bir ben ki gelen kapına,
Baştan başa sen.
“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler.”
Ve daha niceleri… Yeterince bildiysek Asaf’ı, şimdi kendisinin asıl bahsi geçen şiirinde sıra: Bakalım Özdemir Asaf, Lavinia’sına umutsuzca ne anlatıyordu?
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim,
Sen de bilme Lavinia.
Neden ‘Lavinia’? Lavinia; ‘hayalimdeki muhteşem sevgili’ demektir ve bir çiçek cinsidir, ölüm çiçeği… Esas soruya gelelim: Kimdir bu Lavinia? 1925 doğumlu, yaşadığı dönemde güzelliğiyle efsane olmuş sanatçı Mevhibe Meziyet Beyat. “Şiir Hikayeleri” adlı kitabında şiirlerin izini süren Prof. Dr. Haluk Oral’ın ağzından, “Lavinia” yı nasıl bulduğunu dinleyelim:
“Lavinia’dan bahseden yazılarda cümleler yarım bırakılmış gibidir, gizli bir şeyler kalmıştır çoğunda: ya aşığının ismi yoktur ya da kendisinin. Mücap Ofluoğlu ondan bahsederken “Mevhibe, güzelliğiyle çevresini etkilemiş, sevgilileriyle, şiirlere yansıyan çekiciliğiyle ünlü bir şairimizin ‘Lavinia’sı olmuştu.” der ama şairin adını vermez. İlhan Selçuk da bir yazısında Lavinia’nın iki aşığının ismini verirken, üçüncüyü yere bakan biri olarak tarif eder ve adını bizden gizler. En yakın arkadaşlarından Melda Kaptana da farklı değildir. O da Lavinia’yı anlatırken bir ismi saklayacaktır: “Bir 14 Şubat Sevgililer Günü’nde önemli bir köşe yazarının Lavinia başlıklı yazısında kahkahası bile ölümsüzleşti.” der. Bütün bunlar bir araya getirilince Lavinia’nın kim olduğu ortaya çıkar.
Hikayesine gelelim şimdi Lavinia’nın. Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitirmiş, sonra da resim öğretmenliği ve stilistlik yapmış bu güzel kadın. ‘Güzel’liği de lafta değil, öyle ki sadece Özdemir Asaf’ın Lavinia’sı olmakla kalmamış; aynı zamanda yazar Oktay Akbal’ın ‘Hisya’sı olmuş aşk konulu hikayelerinde. Şair dünyası ile tanışması da böyle olmuş zaten. Oktay Akbal yakın dostu Özdemir Asaf’tan bahseder kimi satırlarında: “Bir aralık aynı sevgiliye tutulmuş gibiydik. Rüzgar der demez saçlarının dağılmasını istediğimiz bir sevgili. Bu insanı biz bütün şiirlerimizde, yazılarımızda, ilk gençlik düşlerimizde aradık, bulmaya çalıştık. Kâh bulduğumuzu sandık, kâh elimizden kaçırdık… Bazen Özdemir’le karşılıklı oturur, ya da sokakta uzun uzun yürürdük. Tek kelime konuşmadan… Ya da konuşurduk. Maçtan sinemadan en ufak şeylerden… Üzerine söz edilince sanki büyüsü kaçacakmış gibi bazı konulardan uzaklaşırdık. Bunları konuşmadan yaşardık.” Lakin Asaf’ın öyle bir ‘güzellik’ tanımı vardır ki, Lavinia’nın güzelliğine bakış açısını anlamak için kafa yormak lazımdır. Buyrun, varın siz düşünün:
Onun güzelliğini herkes görüyorsa o bence az güzeldir.
Herkes biliyorsa o bence hiç güzel değildir.
Onun güzelliğini yalnız ben görüyorsam bu sevgidir.
Yalnız ben biliyorsam bu aşktır.
Hiç kimse görmüyorsa bu yalnızlıktır.
Onun kızıl kahverengi, iri dalgalı, parlak saçlarını dahi betimlemeyi ihmal etmemiştir Asaf:
Bilmiyorum ne vardı saçlarında,
Rüzgar delice mi eserdi,
Gözlerim mi öyle görürdü yoksa?
Saçlarının her hali hoşuma giderdi.
En yakın arkadaşı Melda Kaptana anılarında Mevhibe Beyat’tan bahseder; anlattığına göre Mevhibe, yalnızca Lavinia ve Hisya değildir: “Laleli’de Harikzadegan Apartmanlarının kapısında buluşup konuşan delikanlıların Violetta’sıydı. O sıralarda ünlü olan bir tangonun adıydı bu ve delikanlılar, Mevhibe onlara gülümseyerek geçerken ıslıkla bu melodiyi çalardı. Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken mimar arkadaşları ona Gilda diye seslenirdi. Rita Hayworth’un o yıllarda gösterimde olan ve büyük beğeni kazanan ‘Gilda’ filminden mülhem… Adalet Cimcoz da Marilyn Monroe’ya benzettiği için onu ‘Marlin’ diye çağırırdı.” “Niçin bu kadar aşığı vardı?” sorusuna ise şöyle cevap vermiş Melda Kaptana: “Korkunç bir sezgi gücü vardı Mevhibe’nin. Yüzünüze bakar bakmaz sizi tanır, anlar, ruhunuzun en derin köşelerine kadar kavrardı. Küçücük bir bakıştan, mimikten, jestten tüm karakter haritanızı çıkarabilirdi. Özdemir Asaf bu yüzden bir keresinde ona ‘Öldürmekten daha beter anlıyorsun insanı.’ demişti. Çok keskin gözleri vardı.” Bu kadar aşığı olan Mevhibe Beyat ise son günlerinde, sadece iki kişiyi çok sevdiğini söylemiş bir mektubunda: “Hayatımın iki büyük aşkından biri ressam Edib Hakkı Köseoğlu, diğeri malumunuz İlhan Selçuk.” İlhan Selçuk, Lavinia’nın ilk eşi; Asaf için bu bile yetmiyormuş gibi, daha sonraları iki evlilik daha geçiriyor Beyat.
Peki Asaf, duygularını neden hiç açmamıştı Lavinia’sına? Rivayete göre, üniversitede öğrenciyken yazmış bu aşkını sonsuz kılacak şiirini şair. Sonrasında açılan bir yarışmaya göndermiş, ve kazanmış da… Kazandığı yarışmada şiirini okurken, şiirin kendisine yazıldığından bihaber olan nam-ı diğer Lavinia da salondaymış; ama Asaf şiiri okurken salonu terk etmiş. Çok kırılan şair, Lavinia’ya duygularını hiç açmamış. Bu, Asaf’ın sevmeye devam etmesine engel miydi? Hayır, kendi deyimiyle o, sevmekten hiç borçlu çıkmamıştı.
Asaf’a göre herkesin bir hikayesi vardı, ama herkesin bir şiiri yoktu; ve bu adressiz mektup misali şiir, Asaf’ın ‘Gitme!’ diyemediği Lavinia’sının, Mevhibe Beyat’ın şiiriydi. Hikaye burada bitti; ama Lavinia, sonsuza kadar yaşayacaktı.