İçeriğe geç

İTÜ’de Kulüpler Çıkmazı

Teknik Üniversite’de kulüplerin sorunlarını anlatmaya çalışsam muhtemelen kimse yazının sonunu getiremez. Zaten önceki sayılarımızda da üniversitemiz kulüplerine yer vermiş, sorunlarını paylaşmıştık. Bu yazıda farklı bir pencereden ve geniş bir perspektiften kulüplere bakacağız.

Kulüpler aslında Teknik Üniversitede sosyalleşmenin ve sosyal bilimlerin can damarı diyebiliriz öyle ki üniversite içerisinde insanlarla tanışabileceğiniz, okuyabileceğiniz, tartışabileceğiniz, farklı alanlarda üretim yapabileceğiniz önemli bir ortam sağlamakta.

Kulüpler, uzmanlık, spor ve kültür sanat kulüpleri olarak alt dallara ayrılmakta ve Kültür Hizmetleri Şube Müdürlüğü’nde(KHSM) de öyle işlem görmektedir. Gerçi yüksek koltuklardakilerin başka bir sınıflandırma yöntemi var ki o da; para, şirket, CEO vb. getiren kulüpler ve getirmeyen kulüpler olarak ikiye ayrılmakta. Dolaylı ya da doğrudan buna bağlı olarak şöyle bir sınıflandırma daha yapabiliriz, sorgulayan, sorun(!) çıkaran kulüpler ve diğerleri.

Kültür sanat ve düşünce kulüpleri için iki sınıflandırmada da rektörlük tarafından dışlanan veya istenmeyen statüsündeler diyebiliriz. Bir tiyatro kulübü özgürce tiyatro metni seçip bunu sahneleyemiyorsa, sahnelerken sansüre uğruyorsa ve hatta daha prova alırken repliklerine oto sansür uygulamak durumunda kalıyorsa orada özgür sanattan söz edebilir miyiz? Hele ki Teknik Üniversite gibi bilimin ve aydınlanmanın merkezi olması gereken bir yerde kültür sanat faaliyetlerinin bu kadar baskıya uğraması kabul edilebilir değil. En azından okul kulübünde 2,5 sene tiyatro yapmış, devamında da organik bağlarını koparmamış biri olarak bunları samimiyetle söyleyebilirim. Bunun yanı sıra kulüplerin mekan sorunu, bütçe sorunu, baskı sorunu, etkinliklerine izin alamamaları, istedikleri yerde etkinlik yapamamaları, teçhizat sorunları, mevcut sorunların başlıcaları olarak değerlendirilebilir.

Sorunların havada kalmaması sebebiyle yazımızda birkaç örnekten bahsedip çözüm yolları bulmaya çalışalım. Daha önce yine dergide de çözüm önerisi sunduğumuz dans kulübünün kapatılması durumu vardı. Rektörlük ve Kulüpler Birliği(KB) dans kulübünün ve hocasının hali hazırda havuz binasını torpille kullandığını ama artık öğrencilere tahsis edileceğini söylediler. İlk olarak Teknik Üniversitede bu kadar kulüp alan sıkıntısı yaşarken orası nasıl torpille birilerine verildi? Bunun yanı sıra buradaki önemli olan 200’ün üzerinde öğrencinin dans ettiği bir kulübü sözde yenisi kurulacak denilerek işlevsizleştirilmesi ve dolayısıyla bu öğrencilerin mağdur edilmesi. Devam eden süreçte aynı ölçekte bir topluluk kurulmadı tabii.

Aynı kulüp üyesi ve dergi yazarlarımızdan arkadaşlarımız önceki sayılarda olayı anlatmışlardı issuu.com/perspektifdergi üzerinden önceki sayılara ulaşabilirsiniz. Devamında gelen İTÜ Cinsiyet Kimliği Ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Kulübü’nün(Cinsarı) afişlerinin dahi sansüre uğraması etkinliklerine izin verilmemesi, bunun ardından Taşkışla Sahnesinin Sanata sahip çıkmak için ‘müzik haramdır’ bildirisi dağıtmaya çalışanlara karşı orta bahçede müzik yapması sonucu uğradığı baskı. Taşkışla sahnesinin, çoğu tiyatro kulübünde olduğu gibi, başka üniversitelerden gelen üyeleri var. Bu öğrencilerin hiçbir şekilde, İTÜ Sosyal facebook grubuna atılan videoda net olarak görüleceği üzere, tartışmaya girmediği açıkça görülmekte. Buna rağmen rektörlük dışardan gelen kulüp üyesi öğrencileri okula sokmama kararı aldı. KB de kulüplerinin yanında değil rektörlük açıklamalarını destekler nitelikte açıklamalarıyla hepimizi şaşırtmaya devam etti. Aynı zamanda bu açıklamalar gerçeği dezenforme ederek öğrencilerin tepkilerini azaltmaya yöneliktir. KB bunun sebebi olarak Taşkışla sahnesinin hiçbir şekilde temas kurmak istememesini öne sürerken, Taşkışla sahnesi KB’nin açıklama yapmadan önce hiçbir şekilde onlarla temasa geçmediklerini vurgulamıştı. Taşkışla sahnesinin ardından gelen Sosyal Bilimler Kulübü etkinliğine keyfi bir şekilde cevap dahi verilmemesi olayı aslında baskının boyutunu çok net bir şekilde gözler önüne sermekte.

İlerleyen süreçte Psikoloji kulübünün etkinliği de benzer şekilde rektörlük tarafından geri çevrilmiştir.

Basılmayan kitapların toplatıldığı ülkemizde sanata, düşünceye ve üretime en çok sahip çıkması gereken kurum olan üniversiteler işlevsizleştirilmeye ve üniversitelerin içi boşaltılmaya çalışılmaktadır.

Üniversitelerin içini boşaltmanın en önemli duraklarından birisi de kulüplerin içini boşaltmaktır. Özellikle de sorgulayan, okuyan, tartışan ve tartıştıran kulüplere yönelik baskının temel sebebi de budur. Rektörlüğün kulüplere bakış açıları temel tabirle şu şekildedir “Öğrenciler kendi işlerine baksınlar, hiçbir şeyle ilgilenmesinler, müzik yapıyorlarsa ‘yasaklı’ müzikler yapmasınlar, tiyatro yapıyorlarsa ‘yasaklı’ oyunlar oynamasınlar, konuşmacı çağırıyorlarsa muhalifleri çağırmasınlar, şirket genel müdürleri, CEO’lar ve yandaşlar gelebilirler tabii ki”.

Bahsettiğimiz sebeplerle de baskıyı ve sansürü bir araç olarak kullanmakta, oluşan tepkileri sönümlendirmek için de kendine bağlı organları, kanalları sonuna kadar kullanmaktadır. Peki rektörlük neden üniversitenin içini boşaltmaya çalışıyor ya da yalnızca reklama, şirketlere yatırım yapıyor? Aslında eski alman ekolünden, gerçek Teknik Üniversiteden ne kadar uzaklaştığımızın bir resmidir bu, zaten ‘İTÜ Asırlardır Çağdaş Bir Süredir Yandaş’ sloganı havadan gelmiş bir slogan değildir. Bu sebeple neden yaptığını irdelemeye gerek görmüyoruz, zira gayet açık.

Kulüplerin bir diğer sorunu olan mekânsızlık ile yandaşlığı bağlayacak olursak önümüze yine somut örnekler gelecektir. Öncelikle kulüpçü arkadaşların bildiği gibi çoğu kulübün bir odası, küçük bir deposu vs. bulunmamakta hatta kulüplerin çalışacak yer bulması dahi çok zor. Tiyatro kulüplerinin koridorlarda prova aldığı, okuma-tartışma yapacak kulüplerin yer bulamadığı, dans kulüpleri için salonların yetersiz olduğu, film gösterimi yapacak kulüplerin aylar öncesinden salonu dilekçeler yığını ile ayarlaması gerektiği bir durum söz konusu. Bunun dışında okulumuzun Ayazağa kampüsüne metro kapısından girip, Merkezi Dersliğe doğru ilerlerken solda kalan büyükçe beyaz bir bina var muhtemelen birçoğumuz, burada uzak gelecekte CEO(Si i o) olacak arkadaşları tenzih ediyorum, kayıt günü dışında oraya girmemişizdir bile. İsmi SDKM olan bu yapı genelde sessiz, sakin ve boş bir şekilde gelecek olan CEO’larını ya da ‘devlet büyüklerini’ bekler.

Kulüplerin bu kadar mekan sorunu yaşadığı bir ortamda SDKM’nin sadece para, şirket ve/veya yandaş konuşmacı getiren kulüplere verilmesi kulüplere bakış açısını yansıtan bir diğer örnek olarak gösterilebilir. Bunun yanı sıra geçtiğimiz haftalarda iktidar partisinin yani AKP’nin gençlik kolları (üniak) kendi ismiyle ve kulüpler birliğinin amblemiyle yine iktidar partisinden Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın konuşmacı olduğu bir etkinlik yapmıştı. Etkinlik SDKM’deydi ve öğrencilere duyurulmadı bile. Rektör Karaca’nın da en önde izlediği etkinliğin korkudan öğrencilere duyurulmaması da akıllara ‘Öğrencilere duyurmadığınız etkinliğin üniversitede yeri ne?’ sorusunu akıllara getirmiştir. Tabii sorulacak çok şey var, kulüplerin alamadığı SDKM’nin iktidar partisine ve gençlik kollarına peşkeş çekilmesi, KB’nin kulüplerin değil de ak gençliğin ve rektörlüğün, doğrudan ya da dolaylı olarak arkasında durması, durmak zorunda hissetmesi vb. Ancak sorular kadar cevaplar da belli. Rektörlüğün yandaşlığı da belli. Yine rektörlüğün kendine bağlı her oluşumu kendi yararına ve öğrencileri kontrol etmek için kullandığı da belli. Zaten geçtiğimiz günlerde yapılan KB seçiminin şeffaflığı da başkan adaylığına sadece ve sadece iki kişinin aday olabildiği seçimlerinden belli, aday şartlarına direk TC kimlik numaraları yazılsaydı muhtemelen aynı sonuç ortaya çıkacaktı. Bunun dışında kulüplere verileceği söylenen ARI Mola’nın üst kat inşaatı da şirketlerin gelip sunum/toplantı yapabileceği şekilde düzenlenmekte. Yani önümüzdeki süreçte yine çoğunlukla kariyer kulüplerinin yararına çalışacak bir küçük SDKM minyatürü ile karşılaşacak gibi duruyoruz. Etkinlikleri ve belli oranda kulüplere yardımcı olmalarıyla ön plana çıkan KB asıl işini yani kulüplerin haklarını koruma işini yapamıyor gibi duruyor. Sosyal etkinlik ve yardımlaşma kulübü olarak yeni bir kulüp kurup etliye sütlüye karışmadan etkinliklerini yapmaları, kulüp ismi ve yaptıklarıyla uyumlu olacaktır.

Kulüpler Problemlerine Karşı Neler Yapabilir?

İlk olarak kulüplerin bir araya gelmesi, iletişimini kuvvetlendirmesi, dayanışma içerisinde olması başat gündem olmalıdır. Özellikle birbirlerinden haberleri olan kulüpler hem sorunlarını tartışacak hem bunlara çözüm yollarını bağımsız olarak birlikte arayacaklardır. Aynı zamanda herhangi bir kulüp hakkında çıkacak haberleri sorgulamak kolaylaşacak, bilgi dezenformasyonunun önüne geçilecektir. Yazı boyunca saydığımız çoğu sorunun çözümü aslında çok basittir ve muhatabı rektörlüktür fakat bilinmelidir ki hali hazırda kulüplerimizin hakkı olarak gördüğümüz ne varsa hepsi öğrencilerin dayanışmasıyla ve birlikte mücadele etmesiyle elde edilmiş haklardır. Hatta hali hazırda bulunan kulüp sorunlarının birçoğu çözmek bir yana dursun, zaten bu sorunların kaynağı bizzat rektörlüktür. Dolayısıyla kulüplerin bir araya gelmesi, dayanışması ve belli sorunlarda ortaklaşıp birlikte ses çıkarması gerekmektedir. 5 yıllık kulüpçü olarak, önceki yıllarda örneğini çokça gördüğümüz ve bu zamana kadar rektörlükten veya rektörlük organlarından bağımsız bir şekilde örgütlenen bu dayanışma ortamı başarıya ulaşmıştır.

Kulüplerin yine bir araya gelmeleri, birlikte üretmeleri, iletişim kurmaları, birbirlerinin etkinliklerine gitmeleri, tartışma ortamlarını tekrar kurmaları, dirsek teması halinde olmaları gerekmektedir. Haydi Kulüpler Dayanışmaya!