İçeriğe geç

İTÜ’de Hayır Süreci

Referandum Sürecine Nasıl Girildi?
Memleket genelinde ve meclis dahilinde Hayır’ın sesi bastırılmaya başlandığı sıralardaydı…

Laiklik çağrısı yapan Halkevciler haksız yere tutuklanmış, Hayır diyenler ekmekleriyle, işleriyle, aşlarıyla, canlarıyla tehdit edilmeye başlanmıştı. Üstelik silahlarla Hayır diyenleri tehdit eden çetelere, hiçbir yaptırım da uygulanmıyordu. Üniversite yönetimleri de baskı sürecinde gerçek görevini yapmamış; eğitimi, eğitimciyi, öğrenciyi uzaklaştırmalarla, okuldan atmalarla üniversitede oluşabilecek muhalif her sesi susturmayı amaçlamıştı. Geçen seneyi de irdeleyecek olursak; İTÜ’de cihatçıların taşlı sopalı saldırılarına maruz kalan öğrenciler, ertesi güne ‘Laiklik için Toplanma’ çağrısı yapmıştı. Fakat bu basit toplanmayı polis basmış, otuza yakın sayıda öğrenciyi darp ederek gözaltına almıştı. İTÜ Rektörlüğü de bu öğrencileri okuldan uzaklaştırmıştı. Bu şekilde hiçbir şey yapmayan öğrencilere dahi uzaklaştırma verilmiş, uzaklaştırma verilmeyenlere kınama vb. cezalar verilmişti; öğrencinin gözü korkutulmuştu. Hatta İTÜ Rektörü Mehmet Karaca konuyla alakalı Twitter’da ‘Hani Müslüman öğrencilerin uzaklaştırmaları kalkacaktı?’ sorusuna, “bahsettiğiniz gruptan 2 kişi( Ahrar-uş Şam(1) onurumuzdur, Suriye cihadı onurumuzdur diye açıkça cihatçı terör örgütünü savunup, çivili sopalarla öğrencileri kovalayan gruptan.), karşı gruptan(Hali hazırda anayasanın değişmez maddelerinden olan Laikliği savunan öğrencilerden.) 20 kişi uzaklaştırma almıştır.” demiştir.

Hayır’ın Sesi
Bu şartlar altında referandum sürecine giren İTÜ, hiçbir türlü etkinliğe ve bildiriye izin vermeyen bir yönetimle karşı karşıya kaldı. Nitekim öğrenciler, başta sosyal medyadan referandumda gelecek olan maddelerin ülkeye zararlarını anlatmakla işe başladı ve karşılarında azınlık olan ve tartışmaları provoke etmeye çalışan bir “Evetçi” grubu buldular. Ara sıra şaka ve daha sonra hakarete varan tartışmalar çıksa da ibre elbette Hayır’dan yanaydı. Hayır ile ilgili yaratıcı eylemler sosyal medyada yoğun ilgi görüyordu ve güzel karşılanıyordu (Kütüphanenin havuzunda yüzdürülen Hayır’lı gemi, Taşkışla’daki Hayır’lı mumlar, Amsterdam’da kar üzerine yazılan Hayır yazısı vb.). Tam bu sıralarda 686 numaralı KHK ile Yıldız Teknik Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Ankara Üniversitesi gibi üniversitelerin önde gelen öğretim görevlileri haksız yere okullardan atıldı. Hatta DTCF Tiyatro bölümünde neredeyse öğretim görevlisi kalmadı. İTÜ de dâhil olmak üzere birçok üniversitede haksız işten çıkarmalara (keyfi KHK’lara) karşı eylemler oldu. Eylemlerin bazılarında akademisyenlerin cübbelerini ezen, akademisyenleri döven polisler gördük. Akademisyenlere uygulanan baskının, zulmün bu denli yoğun olduğu bu coğrafyada artık değil bilim yapmak, bilimsel bir durumdan bahsetmek dahi imkânsız bir hal almıştı. Hal böyleyken İTÜ öğrencileri ve akademisyenleri sessiz kalamazdı. İTÜ Meclisi, akademisyeniyle, öğrencisiyle Taşkışla’da KHK’lara karşı etkinlik yapma kararı aldı. Etkinlik, atölyelerin, tiyatro skeçlerinin, satranç vb. oyunların oynanacağı; açık kürsüyle, üniversitede olması gerektiği gibi bir istişare ortamının yaratılacağı geniş kapsamlı bir şekilde planlanmıştı. Etkinliğin bildirisi, Maslak Kampüsü’ndeki yemekhanede dağıtılmaya başlandığı an güvenlik tarafından geri toplandı. Sebebini sormaya güvenlik amirliğine gidildiğinde, bildiride hiçbir hakaret vb. unsur olmadığı, İTÜ yönetiminin de iddia ettiği üzere akademisyenlerini korumak için uğraştığını, öğrencisinin de bu şekilde hocalarına sahip çıktığı belirtildi. Bildiriye izin alınması gerektiğinden izin dilekçesi yazıldı fakat neden göstermeksizin istek reddedildi. Yine de akademisyenler ve öğrenciler KHK’lara karşı Taşkışla’da toplandı. İstanbul Üniversitesi’nden önceki KHK ile atılmış olan akademisyen Levent Dölek de konuşma yapmak için gelmişti. Fakat okul yönetimi kendisini okula almamış ve etkinliğe izin vermemişti. Bunun üzerine basın açıklaması yapmak üzere Taşkışla binasının önüne çıkıldı. Öğrenciden kalabalık ÖGB, ondan da kalabalık bir çevik kuvvet okulun önünde ve çevresinde bekliyordu. “Hocama Dokunma!” dövizleriyle basın açıklaması yapıldı. Atölyeler, oyunlar, gösteriler şeklinde düşünülen etkinlik, foruma dönüştürülmek durumunda kalmıştı. Forumda atletizm kulübünden arkadaşların önerisiyle Hayır koşusu yapmak, okul çevresindeki mahallelerde Hayır’ı örgütlemek gibi kararlar alındı. Nihayet 1 Mart 2017 tarihinde ilk “Hayır Koşusu”nu gerçekleştirmek üzere “Simmit Kafe” önünde öğrenciler toplanmaya başladı. Öğrenciden çok “güvenlik görevlisi” ve üstüne okula çağrılan kalabalık bir sivil polis grubu vardı. Öğrenciler üstlerine geçirdikleri “İTÜ Hayır diyor!” önlükleriyle koşmak istiyordu; gayet demokratik bir biçimde eylem yaptıklarını, fikirlerini özgürce dile getirdiğini, üniversitenin özgür düşüncenin yeri olduğunu savunuyor fakat güvenlik amirliği hiçbir türlü izin vermiyor hatta hiçbir gruba izin vermediklerini iddia ediyordu. Yine de koşmak istediklerini belirten öğrenciler ise olayın sonunda darp edildi. Bunu gören Simmit Kafe’deki öğrencilerden bir grup, öğrencilerin yanında yer aldı ve güvenliklere tepki gösterdi fakat güvenlik onların da üstüne yürüdü ve tehdit etti. Bu tabloya daha önce tanık olmamış öğrenciler, öğrenciyi koruması için para ödenen güvenliğin nasıl böyle davranabildiği konusunu gündeme getirecekti. Öğrenciler en sonunda önlüklerin üstüne hırkalarını giyerek koşuya başladılar.

Ertesi gün olmuş herkes derslerine girmişti. Yemekhanede İslamcı bir grup bildirilerini dağıtmış ve hiçbir zorlukla karşılaşmamıştı. Önceki gün hiçbir bildiriye izin vermeyeceklerini söyleyen güvenlik, aslında rektör   lük dış ilişkilerinin iznine tabi olmayan bildirilere ses çıkartmamıştı. Bu durumu ve daha önce güvenliğin uyguladığı şiddeti anlatmak isteyen öğrenciler ve temsilciler rektörlükten hiçbir muhatap bulamamış, randevu istekleri reddedilmişti.

Ertesi hafta, ikinci koşu için, okul kapısı önündeki metro girişinde bildiri dağıtmak isteyen öğrenciler yine özel güvenliğin baskısıyla karşılaştı. Aynı gün İTÜ Taşkışla Kampüsü’nde AKP Milletvekili Haydar Ali Yıldız’a “Evet propagandası” için salon tahsis edildi. Tüm bu olanların ışığında ertesi gün öğrenciler daha kalabalık bir şekilde Hayır koşusunun etkinlik bildirisini dağıtmaya çıktılar ve her ne kadar güvenlik ablukasında olunsa da bildiriler dağıtıldı.

8 Mart Çarşamba öğlen vakti olduğunda koşu için MED çimlerinde toplanan öğrencileri onlarca özel güvenliğin yanında onlarca polis, gözaltı arabası ve hatta okulun giriş taraflarına çekilmiş toma bekliyordu. Hal böyleyken öğrenciler önce çimlerin çevresinde iki tur atıp oturan sıra arkadaşlarının alkışlarından ıslıklarından destek alarak normal güzergâhında koşusuna devam etti. Okul öğrencilerinin yoğun desteği de okul yönetiminin okul öğrencisini susturmak için hazırladığı baskı ve yıldırma politikasını boşa çıkartmıştı. Böylelikle okul öğrencilerinin birlik olduğunda hiçbir baskıya boyun eğmeyeceği de bir kez daha gözler önüne serildi. Özellikle koşu günleri öğrencilerin çantaları aranıyor, bildiriler toplanıyor, önlüklere haksız yere el konuyor ve hatta önlükler güvenlik görevlisinin tabiriyle “imha ediliyordu”. Öğrenciler de bu durumla alakalı dilekçelerini rektörlüğe vermişlerdi fakat hiçbir sonuç alınamamıştı.

Devam eden günlerde, Hayır’ın sesini okulun çevresine de yaymak, dayanışmayı büyütmek ve İTÜ öğrencilerinin Hayır’ı örgütlemenin öznesi olmasını sağlamak için toplu bir şekilde okulun yakınında bulunan Pınar Mahallesi’ne gidildi. AKP ve MHP’nin oy oranı toplamının yüzde 60’ları geçtiği bu mahallede öğrenciler, gönüllü bir şekilde ve yüksek katılımla anayasa maddelerini mahalleliye anlattı ve çok güzel geri dönüşler almıştı. Tam bu sıralarda, tüm üniversitelerde, sistemli bir şekilde muhalif öğrencilere soruşturma açılmaya başlanmıştı. İTÜ’de de 24 öğrenciye “KHK’lara HAYIR!” dedikleri için soruşturma açıldı. Soruşturma sebebi olarak gösterilen eylem, yazının başında bahsettiğim, Taşkışla Kampüsü’nün dışında yapılan basın açıklaması idi. Anayasanın 23. ve 24. maddeleri ile korunan “ifade özgürlüğü” kapsamına giren basın açıklaması, YÖK Disiplin Yönetmeliği’nin hangi maddesini ihlal ettiği gösterilmeden soruşturma açılmıştı. Soruşturmanın yapıldığı gün ve yapıldığı yer olan İnşaat Fakültesi’nde, akademisyenler ve öğrenciler ile birlikte iki muhalif milletvekilinin de katılımıyla bir basın açıklaması yapıldı. Soruşturmaların sonucu referanduma iki hafta kala açıklanacak ve öğrencilerden bazılarına iki hafta uzaklaştırma, bazılarına bir hafta uzaklaştırma, bir kısmına da kınama cezası verilecekti.

Öğrenciler Hayır için çalışmayı ve dayanışmayı bırakmamıştı. Her ne kadar kısıtlama getirilse, baskı kanalları kullanılsa da öğrenciler demokratik haklarını kullanmakta kararlıydılar. Referanduma üç hafta kala “Hayır Koşusu” hazırlık öğrencilerinin de katılımıyla Maçka Kampüsü’nde yapıldı. Güzergâh gereği YDY binasından İşletme binasına koşan öğrenciler İşletme binasına alınmadı. Bina içerisinde kapılar kilitlendi, zincirlendi. Güvenlik görevlileri, öğrencilere fiziksel müdahalede bulunmanın yanı sıra, bir kadın öğrenciyi hem fiziksel hem sözlü bir şekilde taciz etmişti. Olay sosyal medyada da gündem olmuş, öğrenciler sıra arkadaşlarına destek olmuştu. Tüm bu kargaşanın sebebi ise daha sonradan ortaya çıktı: Yine bir AKP Milletvekili okula gelmiş, başkanlık propagandası için de kendine salon bulmuştu. Bu sebeple de öğrenciler kendi okullarına girememişti. Referandum sonrasında da bu olaydan dolayı yirmi öğrenciye daha soruşturma açılacaktı. Hatta belki bu satırları okuduğunuz sıralarda soruşturma sonuçlanmış ve öğrenciler rektörlüğün uygun gördüğü cezaları almış olacak.

İlerleyen günlerde öğrenciler de tacizde bulunan güvenlik görevlisi hakkında dilekçelerini yazmış, bu dilekçe bahsi geçen personel hakkında yazılan ilk dilekçe olmamıştır. Ertesi hafta oldu-ğunda, İstanbul Teknik Üniversitesi, bu sefer Ayazağa Kampüsü’nde yine bir AKP Milletvekiline ev sahipliği yapmıştır. Fakat bu sefer muhalif öğrenciler de “toplantı”ya dâhil olmuştu. Sistem propagandası yapmaya gelen milletvekili, öğrencilerin sorularıyla karşılaşmış ve pek de tatmin edici cevaplar verememiştir. Bu olay sosyal medyada da yeni tartışmaları gündeme getirmiş, referandum süreci yaklaştıkça öğrenciler bu sürece daha fazla dâhil olmuştur. Genel anlamda milletvekillerinin İTÜ’den istediğini alamadığı ve okulun ezici çoğunluğunun tepkisiyle karşılaştığını söylemek yanlış olmaz. Öyle ki okul gruplarında yapılan ankette Hayır oyları evet oylarının yaklaşık otuz katı çıkmıştır.

Son haftalarda da öğrenciler, uzaklaştırma alan arkadaşlarının yokluğunda okulda çeşitli etkinlikler yapmış; Merkezi Derslik çimlerinde toplu bir şekilde “HAYIR İTÜ” yazılmış, bildiri yasağını delerek teleskopla öğrencilere “Gençlik Hayırdır” denilerek koşu bildirisi metrelerce uzaktan gösterilmiştir. Bunlar olurken bir grup AKP’li okul girişinde istediği gibi bildiri dağıtmış, hiçbir zorlukla karşılaşmamıştır. Son hafta ise üniversite öğrencileri için büyük bir dayanışma halinde geçmiştir. Memleketlerine gidecek öğrenciler için seferberlik başlatılmış, durumu olmayan öğrencilere otobüs veya uçak bileti bulmak için yurdun dört bir yanıyla, mezunlarla, sivil toplum örgütleriyle, öğrenci dernekleriyle dayanışma yapılmıştır. İkametgâhı İstanbul’da olanlarla ise, muhalif partilerden veya Hayır ve Ötesi’nden gönüllü müşahitlik ağı kurulmuş, öğrenciler aktif olarak yer aldıkları referandum sürecinde, oyları koruma görevini de es geçmemiştir. Her ne kadar YSK’nın anayasa sınırlarının dışındaki hükümsüz kararları seçimin meşruluğunu bitirse de, öncelikle İTÜ öğrencileri daha sonra tüm üniversite öğrencileri; her ne kadar baskı ve zorbalıkla karşılaşsalar da, haksız rekabete maruz kalsalar da, dayanışmalarla ve kararlı duruşlarıyla bu baskı ortamını delmiş ve üzerine düşen görevi fazlasıyla yapmıştır. Gelecek nesillere de bu referandumdaki renkli etkinlikleri ve onurlu duruşlarını bırakmışlardır. Diğer taraftan da üniversite öğrencileri; çifte standart uygulayanları, baskıyı, şiddeti meşrulaştıranları, İstanbul Teknik Üniversitesi’ni iktidar milletvekillerinin uğrak noktası haline getirenleri, kendi öğrencilerine “terörist” diyenleri ise asla unutmayacaktır.

Sizler de unutmayın! Dayanışma ile kalın.