İçeriğe geç

İmar Affı

İmar affı, 2981 Sayılı imar yasası, imar ve gecekondu yasalarına uymayan şekilde inşa edilmiş ya da inşa aşamasında olan bütün yapılar hakkında uygulanacak işlemleri düzenleyen ve “İmar affı” olarak bilinen kanundur. 1950 yılından bu yana 14 kere imar affı yapılmıştır. Bu afların hep seçim öncesi dönemlere denk gelmesi ise asla tasadüf değildir. Bugün ülkemize bakıldığında 13 milyon kaçak yapı mevcuttur ve bu yasadan 3,5 ile 4 milyon arası parsel af dahiline alınabilecektir. %66’sı 1. ve 2. derece deprem kuşağı olan ülkemizde, yapının depreme dayanıklılığı, çevre, barınma ve yaşam hakkı, can ve mal güvenliği gibi alanlarda ağır sorun ve zararlara yol açabilecek belirsizlikler yaratılmış, mühendislik hizmetleri yönünden açık bir düzenleme yapılmayarak devletin görevleri ve kamu denetimi sorumluluğu bir kenara konulmuştur. Yani devlet kaçak yapılanmalar ile sorumluluğu vatandaşa yüklemiştir. İktidar temsilcisi Eski Bakan Mehmet Özhaseki ise “En büyük hırsızlık imardan geliyor, kentlerimize ihanet ediliyor.” diyerek bugün geldiğimiz durumu bir nevi itiraf etmistir. İmar affıyla beraber kamusal alanların işgalinin ve talanının önü açılmış, kaçak yapılaşmaya hukuki zemin hazırlanmıştır. İmar affının sonucu olacak olan çarpık kentleşme sorunu ise gözardı edilmiştir. Bir diğer önemli nokta ise yasalara ve toplumsal değerlere uygun şekilde yaşayan vatandaşlar için yasaları ihlal edenler hakkında yapılan bu düzenleme sonucu toplumsal eşitsizliğe neden olacağı için devlete ve hukuka olan güvenin sarsılacak olmasıdır.

Bugüne kadar şehirleşme adı altında memleketi betona gömen çarpık ve plansız yapılaşmayla, liyakatı önemsemeyen, sermayenin çıkarlarını gözeterek yandaşlarına rant ortamı yaratan siyasal iktidar, imar affıyla birlikte bu politikalarına 24 Haziran seçimleri öncesi halk üzerinde ekonominin düzeltileceğine dair bir beklenti yaratma çabası içerisine girmiştir. Asıl amaç imar affıyla parayı döndürmek ve yeni rant alanları oluşturmayı hedeflemektedir.

İmar barışı yerine imar affı derken aslında bahsettiğimiz, meselenin eko-politik yönüyle ilgili olarak hem sermayeden hem halktan toplanacak paralar ile siyasal iktidar kentin, doğanın, kamusal alanların talanı üzerinden yeni kaynaklar yaratacak olması olarak özetlenebilir. Aynı zamanda bu af, siyasal iktidarın ‘çılgın’ dediği projeleri, kentin içinde türlü imar usulsüzlüklerinin kentte tahribat yaratan projeleri ve kente karşı işlenen suçları meşrulaştıracak ve patronlara/sermaye sınıfına yarayacaktır.

Üstüne üstlük arsasında kaçak yapı bulunan hazineye ait ya da belediye taşınmazlarının satışı gerçekleşebilecek ve kamu yararı gözetilmeksizin kamu zarara uğratılmış olacaktır. Meselenin özü görüldüğü gibi içerisinde bulunduğumuz sistemin gereği sınıfsaldır ve mücadelemiz de sınıfsal ve halktan yana bir bilim/mühendislik mücadelesi olmalıdır. Halkın vergileriyle kurulan üniversitelerde okuyan ve geleceğin mühendisleri olan bizler halkımıza olan borcumuzu ancak halkımızın çıkarını gözeterek, geleceğimize sahip çıkarak ödeyebiliriz. İmar affı gibi geri dönüşü olmayacak vahim sonuçlar doğuracak olan mühendislik anlayışının karşısında halkımızın yanında olmayı kendimiz için en temel ilke biliyoruz.•