“Şarkım ne gelip geçici övgüler düzer,
Ne de başkalarına ün katar…
Yoksul ülkemin,
Kök salmıştır toprağına.
Orada, her şeyin bittiği
Ve her şeyin başladığı yerde,
Söylerim o her zaman yiğit ve derin
Sonsuza dek yeni olacak şarkıyı.”
Victor Jara
1970 yılının başında Şili’de hükümetin üniversite reformları ters teper, ekonomik düzenlemeler ise istenilen başarıya ulaşamaz. Böyle bir ortamda Şili solu yeni bir oluşuma gider: Unidad Popular (Halk Birliği). Şili sol partilerinin büyük bir kısmından oluşan Unidad Popular’ın önünde, Şili’nin ve hatta dünyanın kaderini değiştirebilecek bir başkanlık seçimi vardır fakat bu seçime hazırlanmak için bir yıldan kısa bir süreye sahiptir. Parti, önünde kısa bir süre olmasına rağmen partinin kurucularından olan Salvador Allande’yi aday gösterir. Allande, 4 Eylül 1970 yılında yaklaşık olarak 3.5 milyon seçmenin katıldığı seçimde oyların %36,63’ünü alarak seçimi kazanır. Allande’nin hükümeti alabilmesi için seçimlerin kongre tarafından onaylanması gerekir, Amerika tarafından yapılmaya çalışılan bütün müdahalelere rağmen kongrede Demokratik Hristiyanların da desteğiyle Allande’nin seçim zaferi onaylanır. Böylece dünyada ilk kez bir marksist iktidar seçimle iş başına geçer.
Güney Amerika’da dönemin en fakir ülkelerinden olan Şili’de, yeni hükümet icraatlarına çocuklardan başlar ve kreş sayıları arttırılır, her çocuğa her gün yarım litre süt verilir.
Ayrıca toprak reformları yapılır, toprak ağalarından toprakları alınıp halka paylaştırılır ve bu reformlar toprak ağalarında büyük bir huzursuzluk yaratır. Birçok kamulaştırma hamlelerine başlanır, Şili’nin ekonomisinin büyük bir bölümü olan bakır madenleri kamulaştırılır. İki büyük Amerikan konsorsiyumuna ait olan bakır madenlerinin kamulaştırılması zaten seçimin sonuçlandığı günden itibaren hükümeti devirmek için çaba harcayan Amerika’nın bu tavrını arttırarak sürdürmesine sebep olur. Dönemin ABD devlet başkanı Nixon, Allande’ye ekonomik yaptırımlar uygulayacağını ve onu yok edeceğini söyler. Bütün bu baskılara rağmen Şili yeni dönemin ilk senesini büyümeyle kapatır fakat daha sonra ekonomisi kötüleşen Şili, Amerika’nın diğer ülkelere yaptığı baskı sebebiyle sadece Sovyetlerden ve Küba’dan yardım bulabilir. 10 Kasım 1971’de Fidel Castro, Şili’yi ziyaret eder ve bu ziyaret 24 gün sürer. Bu ziyarette Fidel Castro ziyaret ettiği okullarda, fabrikalarda, madenlerde konuşmalar yapar. Fidel Castro’nun ziyareti bazı kesimler tarafından hoş karşılanmaz ve Fidel Castro daha sonra büyük trajedilere sahip olacak Şili Ulusal Stadyumu’nda yapılan törenle uğurlanır.

1972 yılına geldiğimizde ise ekonomide yaşanan sıkıntılar büyür ve Amerika’nın kışkırtmasıyla ülkede çeşitli iç sıkıntılar baş gösterir. Ancak 1973 yılında yapılacak olan parlamento seçimlerinde Unidad Popular, oyların yüzde 43’ünü alarak oyunu arttırır. Ülke içinde artan olaylar ve çatışmalar, Amerika’nın isteğini aldığı olayın başlangıç fitilini ateşler ve 11 Eylül 1973’de Allande’nin emriyle göreve gelen ve çok güvendiği General Pinochet komutasında Şili cuntası darbe girişimine başlar. Allande, Pinochet’e o kadar güvenir ki darbenin ilk saatlerinde Pinochet’in de darbeci askerler tarafından alıkonulduğunu düşünür fakat General Pinochet darbeden sonra kanlı bir diktatör olacaktır. Allande son ana kadar Fidel Castro’nun gezi sırasında ona hediye ettiği silahıyla direnir ve daha sonra silahıyla intihar eder.
Seçimle göreve gelen ilk Marksist devlet başkanının darbeyle devrilmesinden sonra Şili’de 1990 yılına kadar sürecek diktatör Pinochet dönemi başlar. Darbeden hemen sonra sol partiler, sendika üyeleri, aktivistler, sanatçılar toplu halde tutuklanınca okullar, stadyumlar gibi yapılar toplama kamplarına dönüştürülür. Bu toplama kamplarından biri birkaç sene önce törenlerle Fidel Castro’nun uğurlandığı Şili Ulusal Stadyumu’dur. 40.000’den fazla tutuklunun bulunduğu Şili Ulusal Stadyumu’nda Şili tarihinin en büyük katliamlarından biri yapılacaktır ve stadyumda tanıdık bir isim de vardır: Şilili şarkıcı ve müzisyen devrimci Victor Jara.
Sovyet muhabir o anlarda Victor Jara’yı anlatır: “Victor Jara dudaklarında şarkıyla öldü. Onu yanından hiç ayırmadığı refakatçisiyle, gitarıyla birlikte stadyuma getirdiler ve o şarkı söylemeye başladı. Öbür tutuklular, gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen melodiye eşlik etmeye başladılar. Sonra bir subayın emri ile askerler Victor’un ellerini kırdılar. Artık gitar çalmıyordu ama zayıf bir sesle şarkı söylemeyi sürdürdü. Bir dipçikle kafasını parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret olsun diye ellerini kesip tribünlerin önüne astılar.”
Victor Jara’nın gitarıyla söylediği şarkı United Popuların ünlü şarkısıydı:
“Venceremos!
Kıralım zincirlerimizi!
Venceremos!
Zulme ve yoksulluğa paydos!
Biz kazanacağız.”

Bu trajik olaylardan sonra Şili Ulusal Stadyumu’nda futbol tarihinin en utanç verici golü atılacaktır. Şili Dünya Kupası Elemeleri’nde Sovyetler Birliği ile Şili karşılaşır, ilk maç SSCB’de golsüz beraberlikle sonuçlanır. SSCB, FIFA’ya; birkaç ay önce katliamlara sahip olan stadyuma çıkmak istemediğini söyler ve FIFA’ya maçın tarafsız bir sahaya alınması için bir telgraf çeker fakat bu FIFA tarafından kabul edilmez. Bunun üzerine SSCB maça çıkmama kararı alır. Askerler ve darbe destekçilerinin doldurduğu stadyumda maç başlar. Şilili futbolcular paslaşarak rakipsiz sahada rakip kaleye doğru ilerler ve takım kaptanı Francisco Valdes, futbol tarihinin en utanç verici golünü atar, böylece Şili Dünya Kupası’na gitmeye hak kazanır.
Bu olayların günümüzde de hala geçerliliğini koruyan bazı çıkarımları vardır. Günümüzde emperyalizm ve gericilik hala aynı denizi besleyen iki ırmak gibi akmaya devam ediyor. Nesnelerin, mekanların halkla ilişkisi, halkta olan karşılığı bu tip mücadelelerle bambaşka boyutlar kazanabiliyor. Tarihte Pablo Neruda, Victor Jara, Salvador Allande gibi insanlar hala saygıyla anılırken tarihin en utanç verici golünü atanlar çoktan tarihin çöplüğüne karıştılar bile… •