İçeriğe geç

Eğitimde Gericileşme

Eğitime siyasi iktidarın gerici müdahaleleri konusu aslında bizim kuşağımız(‘90 kuşağı) için hep gündemde olan, bizzat yaşadığımız bir konuydu. Sürekli değişen müfredatlardan, her yıl değişen sınav sisteminden, AKP ile fethullahçıların kolkola YGS hileleleriyle geleceğimizi çalmalarına kadar yaşadık. Ne her yıl değişen sınav sistemi ne her yıl değişen müfredat tesadüfi değil tam olarak amaçlarına yönelik dönüşümlerdi. Amaçlarıysa cumhuriyetin tüm ilerici değerlerini öncelikle devletten sonra da toplumdan silmeye çalışmak, cumhuriyetin ilerici değerlerinin yerineyse halkı uyutmak için “dini ve milli” olarak adlandırdıkları gerici değerleri yerleştirmekti. Bunun doğrultusunda da laiklik, bilim (en çok saldırılan olarak evrim teorisi) ve daha pek çok çağdaş değer müfredattan çıkarıldı, imam hatipler her yanı sardı. “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor”diyen insanlar üniversitelere rektör olarak atanmaya başlandı.

AKP/Saray rejimi tarafından halk daha kolay “yönetilmek” istenmekte, bir diğer deyişle AKP halkı daha kolay “sömürmek” istemekte. Halkı daha kolay sömürmek için de laiklik gibi halkı uyanık tutan cumhuriyet değerleri yerine dinci ve gerici ideolojik motifleri eğitime sokarak halkta gericiliğe, sorgulamamazlığı yaymaya çalışmakta. Eğitim sistemindeki değişiklikler de bu yönde okunmalıdır. “Kindar ve dindar bir nesil” yaratmayı amaçlayan AKP/Saray rejimi, 4+4+4, imam hatiplerin çoğaltılması, bilimsel eğitimin ve bilimsel bilginin öneminin azaltılması, müfredatın gerici değerlerle düzenlenmesi gibi birçok uygulamayla karşımıza çıkmıştır. Yeni yayınlanan eğitim müfredatında da “Değerler Eğitimi” adı altında tüm derslerin merkezi çağdaşlıktan ve bilimsellikten koparılıyor, “milli değerler” denilerek derslerin merkezlerin dinci-gerici unsurlar yerleştiriliyor.

Yeni eğitim müfradatında başat olan değerin tanımı ise muğlak bırakılmış, “manevi, milli ve evrensel değerler” olarak tanımlanmıştır. Bu değerlerin ne olduğu da müfredatı hazırlayanlarca belirlenmiştir. Eğitim müfredatının geneline baktığımızda bilimsel ve çağdaş/dünyevi olandansa dini/uhrevi olanın vurgulandığını görüyoruz. Cumhuriyetin ilerici değerlerine ve çağdaş ilkelere ise yok denilecek kadar az yer verilmiştir. “Aza kanaat”, “şükür”, “tahammül” gibi sözde “değerler” ise öne çıkarılmıştır. Müfredattan, çocuğunu özel okula gönderemeyecek olan yoksul aile çocuklarının birincil olarak etkileneceğini göz önüne aldığımızda, bu dinci-gerici unsurların öne çıkarılmasının amacının sömürülen halkta sömürünün görmezden gelinmesini sağlama, hakkını aramaktan mahrum etme amaçlı olduğunu da doğrudan söyleyebiliriz.

Dine indirgenen “değerler eğitimi” savaş, nefret, şiddet söylemleri içermesi bakımından tehlikeli olmasının yanında kadına ve çocuğa şiddeti meşrulaştırması bakımından da tehlikeli sonuçlar yaratmaya gebedir. Yeni müfredatta geçen ilgili ifadelerden örnekler verirsek:

“Erkekler güç ve kuvvet yönünden daha ileri olduğundan, ailenin sorumluluğunu birinci derecede onlara yüklemiştir”

“Ülkemizde örfe dayalı olarak genç yaşlarda evlenildiğini düşünürsek…”

“Tanışma süreçlerinde dikkatli olmalı, kutsal bir birliktelik olan aile müessesesine zarar vermeyecek yaklaşımlarda bulunmalıdırlar. Çünkü her tanışma evlilikle noktalanmayabilir. Bu bağlamda birbirilerini tanıma ve karar verme süreçlerinde gönül eğlendirmeyin ya da hoşça vakit geçirmeyin.”

“Kişi evliliğe kadar iffetini muhafaza etmeli; sadece nikâhın koruyucu şemsiyesi altında karşı cinsle bir araya gelmelidir. Unutulmamalıdır ki temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara layıktırlar”

Bu ve benzeri ifadeler yer alırken eğitim programında aynı zamanda kadına kocasına itaat etmesi söylenmiş, ateist ve müşriklerle evlenmenin yasak olduğu yazılmıştır. Öte yandan müfredatta militarist bakış açısının öne çıkarıldığını, vatan ve millet aşkına can vermenin kutsandığını, Türklüğün “kutsal” bir değer sayıldığını görüyoruz. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur”, “Her Türk asker doğar” ifadeleri, Türk dilinin en yüce dil olarak vurgulanması çağdışı ırkçı inanışlara zemin hazırlayabilecek unsurlara örnek olarak verilebilir.

Cihad ve gaza kavramları müfredata girmiş, “15 Temmuz Milli İrade ve Birlik Günü” işlenmeye başlanmıştır. AKP/Saray rejimine muhalifliğiyle bilinen her kesim darbeci ve terörist olarak tanımlanmıştır. Atatürk ve Atatürk kazanımları ciddi oranda azaltılmıştır. Eğitim-Sen raporuna göre 8. sınıf İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi müfredatında Atatürkçülük ve Atatürk İnkılapları 42 kazanımdan 17 kazanıma indirilirken, Atatürkçülük ve Çağdaşlaşan Türkiye ünitesinde verilmesi gereken değerler arasında “laiklik” yer almamaktadır. Felsefe dersinin içeriği kısıtlanarak dini değerler ön plana çıkarılmıştır. Eğitim içerisinde din dersi ve dini öğretim, bilimsel eğitimden ve güzel sanatlar eğitiminden çok daha baskın olmaktadır. “18.yy’dan çağdaş felsefeye geçilmiş, 19.yy düşünürleri ayrıca kategorize edilmemiş. Mekanik materyalizm-diyalektik materyalizm ayırımını sağlayacak düşünürlere yer verilmemiş. Düşünceleriyle 19. ve 20.yy’da dünyadaki toplumsal değişim ve dönüşümlerde önemli rolü olan K. Marx hiç anılmamaktadır.” (Eğitim-Sen, Eğitim Müfredatı Değişiklikleri ve Taslak Öğretim Programları Raporu)

Bir diğer konu da evrim konusudur. Evrim Teorisi, sayısız kez sınanıp geçerliliği kanıtlanmış olmasına karşın bilimsel bir teori olarak değil bir görüş olarak sunulmaya başlanmıştır. Evrimin müfredattan çıkarılması da tam olarak bilim temelli düşünen bir nesil değil dinci-gerici bir nesil yaratma amacına yöneliktir. Evrimin müfredattan çıkarılması, canlılığın değişiminin bilimsel açıdan değil yaratılışçı açıdan algılanmasına sebep olacak ve canlılık ve doğa arasındaki diyalektik bağın kavranmasına engel olacaktır. Evrim Teorisi bütün biyolojinin omurgasını oluşturmaktadır. Periyodik tablosu olmayan kimya eğitiminin mümkün olmayacağı gibi, Evrim Teorisi olmayan bir biyoloji eğitimi de mümkün değildir. Eğitim-Sen raporunda da evrim konusunun kaldırılması tehlikesi şöyle vurgulanmıştır:

“MEB böylesine tehlikeli bir adım atarak, eğitim müfredatının bilimle, bilimsel bilgi ile gerçeklerle en somut bağını koparmış, eğitim sisteminde her türlü bilim dışı akım ve düşüncenin gelişmesi için geniş bir alan açmıştır. Evrim Teorisi sadece biyolojide değil, tüm doğa ve insan bilimlerinde, bilimi ve aklı yok sayan “yaradılışçı eğilimler”in akıl dışı safsatalarına karşı, bilimlerin kendilerini geliştirme ve ilerletmenin temel dayanak noktalarından birisi olan bir teoridir. Evrimsiz bir biyoloji dersi mümkün değildir.” (Eğitim-Sen, Eğitim Müfredatı Değişiklikleri ve Taslak Öğretim Programları Raporu)

Özetle Türkiye’de eğitim hurafelerle ve safsatalarla doldurulmuş, çağdaş değerlerin yerini nefret söylemleri ve ırkçılık almış, bilimsel bilgi ikincil plana atılıp dini telkinler yüceltilmiş, diyalektik düşünmenin sağlanması zorlaştırılmış, kadına şiddet meşrulaştırılmış, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da körükleyen söylemler yer almıştır. Gerici politikalardan en çok mağdur olan kesim yoksul kesimdir. Yoksul mahallelerde düşük ücretli olduğu için “sıbyan mektepleri”ne gitmek zorunda bırakılan çocukların psikolojisinde büyük sıkıntılar gözlenmiştir. Halkı daha kolay sömürmek için, hakkını arayan ya da adalet talep eden değil itaat eden, şükreden bir halk oluşturmak zorundalar.

Fakat halkın kültürel ve ideolojik birikimi, üzerinde kolayca oynanıp kolayca geriye değiştirilebilecek bir şey değildir. Cumhuriyet, laiklik gibi çağdaş değerler Türkiye halkının damarlarında işlemiş değerlerdir. Tüm bu dinci-gerici saldırılara rağmen Türkiye toplumundan cumhuriyetçilik ve laiklik kazanımları silinememiştir. Cumhuriyet devlet kurumlarından tamamıyla tasfiye edilip tek adam rejimi yaratılmış, laiklik artık devlet nezdinde söylemsel olarak bile sahiplenilemeyecek düzeye gelmiştir. Fakat ülkenin yarısı, yani cumhuriyetçi/laik/çağdaş olan bizler, ne olursa olsun hiçbir zaman ne Saray rejimine ikna olduk ne olacağız. Bugün laikliği eğip bükmeden, bir an terreddüt etmeden amasız-fakatsız savunmalıyız. Ancak amasız fakatsız bir laiklik talebiyle tarikat evlerinde “Allah, Allah” denilerek tecavüz edilen çocukların, tarikatlara devredilen yurtlarda yanan çocukların, öldürülen kadınların, artan sömürünün, haksızlıkların ve adaletsizliğin önüne geçilebilir. Sermayedarlar ve AKP ne kadar gericiliğe muhtaçsa halk da o kadar laikliğe muhtaçtır. Devletten tasfiye edilen cumhuriyetçilik/laiklik bir “dirim” olarak Türkiye halkında varlığını sürdürmekte, sahipsiz bırakılan bu değerler bizlerde varlığını sürdürmektedir. Birlikte durduğunda kazanım elde edebilen, Türkiye’de bir güç olan bir odaktan bahsediyoruz. Tüm köklü çağdaşlık birikimimize, bilinçliliğimize ve aslında çok kalabalık oluşumuza karşı AKP’nin güçlü görünmesinin tek sebebi laiklik ve çağdaşlık cephesinin birarada olmamasıdır. Öyleyse bugünkü acil ve kaçınılmaz görevimiz bellidir: Örgütlenmeli ve örgütlü hareket etmeliyiz. Okulda veya dışarıda, mutlaka her yerde bir araya gelmeye başlamalı, birbirimizle oturup tartışmalı, neler yapabileceğimiz üzerine konuşmalıyız. Bu derginin yaklaşık 1-1.5 yıl önce hiçbir şey yokken ortaya çıkıp yayılması da tam böyle olmuştur. Çağdaşlık kaygısı olan ve birlikte bir şeyler yapması gerektiğini düşünen İTÜ öğrencileri olarak bir araya geldik ve çalışmaya başladık. İTÜ’nün laiklik kaygısı güden sıra arkadaşlarımızı bizimle birlikte ne yapabiliriz diye tartışmaya ve birlikte hareket etmeye davet ediyoruz, ya hep beraber ya hiç birimiz!


Kaynaklar:

[1] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/501980/Yeni_Turkiye_nin_rektoru__Turkiye_nin_gelecegi_icin_daha_cok_cahil_nesil_lazim.html