İçeriğe geç

Bu Topraklarda Kadın Mücadelesi Hep Vardı

Kadın hareketini çıkış noktası açısından genel olarak; özgür ve eşit bir yaşam için ilerici bir hak mücadelesi, bir başkaldırış olarak tanımlayabiliriz. Hareketin temeli, kadınların onlara dayatılan toplumsal rolleri reddetmesine ve eşitlikleri için mücadele vermesine dayanır. Kadınların hak arayışı aslında Rönesans’a kadar uzanır ancak hareketin ideolojisi 18. yy. sonu ve 19. yy. boyunca belirlenmiş ve kendini “feminizm” kavramıyla ifade etmiştir.

Kadınların kitlesel olarak tarih sahnesine çıkması Fransız devrimiyle gerçekleşmiştir. Çeşitli kesimlerden kadınlar devrim boyunca her alanda bulunmuş ve devrimin simgesi olan “eşitlik” ve “özgürlük” kavramlarıyla hak talep etmişlerdir.

Sanayi Devrimi ve kapitalizmin yükselişiyle toplumsal hayatın hemen her alanında yaşanan değişimler hak eşitsizliğinin kadınlar üzerinde giderek daha yoğun bir biçimde hissedilmesine neden olmuştur. Kadının toplumdaki yeri ve rolü tartışılmaya başlanmış; kadın erkeğe göre haklarını ve toplumdaki konumunu sorgulamıştır.

Hemen hemen her ülkeden, her kesimden kadının; yaşam koşulları ve yaşam şekilleriyle bağlantılı olarak bir mücadele başlatmasıyla hareket toplumsal bir kimlik kazandı. Kadın işçiler ağır çalışma koşularına, düşük ücrete; burjuva kadınları siyasal ve ekonomik haklarının olmayışına isyan etti. İngiltere’de hareket, orta sınıf önderliğinde “Sufrajet Hareketi”yle oy hakkı talebine bürünmüş, Fransa ve Almanya’da bayrak işçi sınıfı kadınlarının eline geçmiş, ABD’de ise kölelik karşıtı hareketle iç içe geçmiştir. (Çakır,1994)

Hareketin Osmanlı Devleti’ndeki gelişimine bakacak olursak; 19. yüzyılda siyasal, sosyal, ekonomik ve düşünsel alanlarda girilen değişim sürecinin Osmanlı kadınını etkilediğini ancak ΙΙ. Meşrutiyet’in getirdiği modernleşme dalgası ile hareketin daha güçlü bir şekilde ilerlediğini söyleyebiliriz. ΙΙ. Meşrutiyet ile siyasal ve toplumsal hayatta girilen özgürleşme ve laikleşme süreci, o zamana kadar rolü ev içinde sınırlandırılmış Osmanlı kadınını farklı bir statü kazanmak amacıyla taleplerde bulunmaya itmiştir. Çıkardıkları dergilerle düşüncelerini ve taleplerini dile getirmiş ve oldukça fazla kadına ulaşmışlardır. Dergilerin dışında çeşitli amaçlarla kurulan derneklerle bu talepler için daha örgütlü hareket edilmiş ve dernekler amaçlarını yaymak, kamuoyu oluşturmak, tartışma yapabilmek için yayın ve konferans gibi çeşitli araçlar kullanabilmiştir. Bunlara şöyle birkaç örnek verebiliriz:

Kurucusu Nuriye Ulviye Mevlan olan Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti (Osmanlı Kadınının Hukukunu Savunma Derneği) ve yayın organı olan Kadın Dünyası dergisi ile kadınların ezildiği bu dünyada birlik olma çağrısı yapılmış, kadınların eğitim alabilmesi, çalışabilmesi için mücadele verilmiş ve kazanım elde edilmiştir. 1913’te kadınlar tarafından çeşitli ticarethaneler açılmış, kadınlar iş edinebilmiş ve ardından kadınlar devlet dairelerinde çalışabilmeye başlamıştır. Dernek, kadının ilmin ilerlemesine seyirci kalmadığını göstermiş, Belkıs Şevket Hanım İstanbul semalarında uçan ilk Müslüman kadın olmuştur. 1914’te ilk kadın üniversitesi olarak geçen İnas Darülfünun’da kadınlar eğitim alabilmeye başlamış, 1921’de yüksek öğrenim karma olmuştur.

Kadınlara siyasi ve sosyal haklarını kazandırmak amacıyla Nezihe Muhiddin öncülüğünde Kadınlar Halk Fırkası kuruldu. Bu, cumhuriyet tarihinin ilk fırkasıdır. Parti yasal geçerliliğini alamayınca yoluna Türk Kadınlar Birliği adıyla dernek olarak devam eder. Konferanslar düzenler, çıkardığı Kadın Yolu dergisiyle sesini duyurmaya, kamuoyu oluşturmaya çalışır. Yollarına çıkan onca engele rağmen pes etmezler ve dünyada birçok ülkeden önce bu haklarını elde ederler. O dönemin kadroları şüphesiz ki kadının sosyal yaşama katılmasını çağdaşlık olarak görmüş ve desteklemiştir ancak bütün bu mücadeleye bakıldığında bu hakların hiçbirinin kadınlara lütfedilmediği, kadınların haklı mücadeleleriyle alındığı ortadadır. Kadınların evlerinden çıkıp kamusal alana, üretime katılabilmeleri bu mücadelenin sonucudur.

Bugün onlarca yıllık mücadeleyle kazanılan bu haklar, bu ilerici birikim tamamen silinmeye çalışılıyor. AKP/Saray rejimi kadınların ne giyeceğinden ne zaman nerede olması gerektiğine, kiminle oturacağından kaç çocuk doğuracağına ya da doğurup doğurmayacağına kadar hayatında söz sahibi olmaya; kadınları sosyal alandan tamamen soyutlamaya çalışıyor. AKP hükümeti, iktidara geldiğinden beri laiklik ve cumhuriyet karşıtlığıyla da pekiştirerek zeminini hazırladığı ve bugün karakteri haline gelmiş kadın düşmanlığını, cinsiyetçi söylemleri ve hukuki düzenlemeleriyle meşrulaştırmaya çalışıyor.

Bu saldırılar elbette ki sebepsiz değil. Cumhuriyet ve laiklik demek. Cumhuriyet değerleri yok edilip tek adam kültürü oluşturulmaya çalışılırken kadınlık ezilip aşağılanıyor; erkeklik, “adam”lık yüceltilip “Reis”, “Başkan” kültürü dayatılıyor.

AKP saldırdıkça kadınları örtmeye, susturmaya, bastırmaya, görünmez kılmaya, sahneden indirmeye çalıştıkça kadınlar daha çok öne çıkıyor daha yüksek sesle karşılık veriyor; yaşamlarını haklarını cesurca savunmaya devam ediyor. Bu sene de olduğu gibi her sene 8 Mart Gece Yürüyüşü rekor katılımlarla gerçekleşiyor.

Kadınlar bu topraklardaki yüzyılları aşkın mücadelelerinden aldıkları güçle mücadeleye devam edecek ve kazanacaktır. Çünkü bu mücadele,1908’lerde Hürriyet Meydanında “Yaşasın vatan, Yaşasın millet, Yaşasın Hürriyet” diye nutuk veren Emine Semiyelerin, 1987’de “Dayağa karşı yürüyoruz.” diyenlerin, Kırmızılı Kadınların, Çilemlerin, Nevinlerin, Havva Anaların mücadelesi.

Bu topraklarda kadın mücadelesi hep vardı ve var olmaya devam edecektir.


Kaynaklar:

  1. Serpil Çakır Osmanlı Kadin hareketi
  2. Zafer Toprak, Türkiye’de Kadın Özgürlüğü ve Feminizm