Anlattıklarını, söylediklerini ve özgün kişiliğini birkaç sayfada anlatmak bir hayli zor. Tanıdıkça ilgi çeken ve kendini seven bir tarzı var. Umursamaz ve duyarsız gibi gelebilir sizlere ilk bakışta… Fakat bahsettiğimiz kişi 60’lı yılların protest sanatçısı, bir ozan; Hep sahnede olmayı arzulayan, her hareketiyle zeki ve de gizemli bir isim, kısacası Jenerasyonunun değişen sesi Bob Dylan. Yazımda Dylan albümlerinden belli başlı parçaları dinlemeniz için paylaşacağım ve Dylan’ın ses/yorum değişikliğini deneyimlemenizi önemle rica edeceğim.
Yahudi asıllı olan büyükanne ve büyükbabası dönemin Osmanlı Devleti topraklarında bulunan Trabzon’dan Rusya’ya sonra da ABD’ye göç etmiştir. Dylan 1941 yılında Duluth’un(Minnesota) varoşlarında doğup büyümüştür. Gençliğinde akustik gitar ve mızıka çalmaya başlamıştır ve rivayete göre gitarının kılıfına ‘’This machine kills fascist’’yazdırmıştır. Sorgulayan ve karşısına çıkan hemen hemen her şeye eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan genç Dylan’nın o zamanlar favorilerinin başında Ritchie Valens’in ‘’In a Turkish town’’ isminde, bir Türk kızına yazıldığı düşünülen romantik, slow rock’n roll eseri gelmekteydi.
Huzurevine oranla daha çok insanın öldüğü yer olarak tanımladığı üniversiteden 18 yaşında atılmasının ardından kısa bir süre sonra, kendini tam anlamıyla müziğe vererek , kendi söylemiyle gidenin bir daha geri dönemediği ve Aya gitmeye benzettiği New York’un sokaklarında yepyeni bir hayata atılacaktı.
Zaman zaman ünlü isimlerin albümlerinde mızıka çalıyor, civardaki kulüplerde çalıyor; Zaman zamansa lise yıllarında yaptığı gibi Elvis Presley, Woody Guthrie gibi idollerinin eserlerini yorumluyordu. 1962’de yeteneğinin farkedilmesiyle John Hammond prodüktörlüğünde ilk albümü çıktı. Albümde anonim şarkılara yorum katan Dylan’ın vokalleri oldukça etkileyici olmakla beraber bir o kadar da farklıydı. Albümden ‘’House of the rising Sun’’, ’’You are no Good’’ ve ‘’Highway 51’i Dylan farkıyla dinlemenizi ısrarla tavsiye etmekteyim. Bu bir başlangıçtı ve devamı gelecekti bundan sonra Dylan şarkı sözü yazmadaki ustalığını konuşturacak, adaletsizliğe dem vuracak, Savaşları ve yeri geldikçe hükümeti eleştirecek, Tanrı’yı, cinselliği ve aşkı da unutmayacaktı.
İlk albümlerinde gırtlak sesini ustaca kullanan Dylan devam albümlerinde hırıltılı ve yanık sesiyle ‘’Para konuşmaz. Yemin eder’’ diyecekti. Dylan bu süreçte albümlerinde akustik gitar ve mızıka çalmaktaydı, bazı parçaları ise sadece bu enstrümanlarla tek başına kaydetmekteydi, sesi stabil değil değişkendi. Tek bir türe dahil edilmesi, sınırlandırılması mümkün değildi. ’’Nashville Skyline’’(1969) albümünden ‘’Pretty Saro’’’yu dinleyiniz. Dylan, Elvis Presley’i kıskandıracak bir ustalıkla adeta bir Caruso gibi okumaktadır. Albümün giriş parçasında Johny Cash, Genç Dylan’a eşlik etmektedir.
Gelelim 70’lere. Beatles dağılmış, Queen henüz siftah yapmış, Pink Floyd ise yeni yeni ün kazanmaktadır. Her eserinde birilerinin tepkisini çekmeyi başaran kahramanımız bu sefer de Elektro gitar ve Keyboard çalmaya başlayarak hayranlarını hem şaşırtır hem de bir kısmını kızdırır. Fakat Dylan kendi iç sesini dinlemeye, hissettiğini yapmaya kararlıdır tarzı değişecek zamanın ünlü grubu ‘’The Band’’ ile sahne alacak ve konserlerinde albümlerinden çok farklı bir vokal performansı sergileyecektir. Bir Hard Rock front-man’i gibi davranacaktır. ’’Planet Waves’’adlı albümünden ‘’Wedding Song’’isimli parçasını dinleyin, mümkünse ardından bir şekilde konser kaydını dinleyin ve vokaldeki canlılık, coşku farkını görün. 70’ler açıkça söylemek gerekirse Dylan’ın en bereketli yılları… Sevgililerin diline dolanan ‘’Tangled up in Blue’’da 70’lerin ilk yarısına ait.
Desire demek istiyorum; Hurricane, One More cup of Coffee, Romance in Durango gibi şaheserlerin olduğu ve country müzik tarihine geçecek bir başyapıt 1975’te dünyamıza kazandırılıyor. Yine Babam sayesinde tanıştığım bu albümün her şarkısı dinlemeye değer ve 10 dakikayı bulan parça uzunluklarına rağmen hiç sıkmıyor kendini dinletirken. Bob Dylan müzik ve bestecilik alanında hünerlerini gösteriyor, mükemmel ya da mükemmelin biraz daha ötesi vokali ile albüme hayat verirken keman, bas , mızıka, perküsyon, geri vokaller ve gitar müthiş bir uyum içinde.
Dylan’ın birbirinden güzel albümleri çıkıyor ardından hepsinde vokali değişiyor aslında pek çok kişi bilmez ama Kurt Cobainle aynı ses aralığına sahip biri Dylan. Elvis Presley’in John Lennon’a denk olduğu gibi(Dylan=Cobain, Elvis=Lennon)Yani çıkabildikleri yüksek tiz notalar ve inebildikleri en pes sesler aynı. Fakat Dylan gibi bir bariton nasıl olur da Kurt Cobain gibi bir Tenörle aynı tonlarda, aynı frekanslarda söyleyebilir?Cevabı, Dylan sesini değiştiriyor ve bunu sesini bozmak pahasına yapıyor!Ve bunu beceriyor da. Helal olsun diyorum kendisine çünkü Freddie Mercury gibi bir ilah bile konserlerinde, sesine zarar gelmemesi için, yüksek notalara çıkmamış ve gerektiğinde düşük tonlardan söylemiştir. Gelgelelim ki şarkı söyleyemiyor diye zaman zaman eleştirilen Dylan, Freddie Mercury’nin aksine konserlerinde çok daha yüksek notalara çıkmış üç günde bir canlı performans sergilemiş, kült eserlerinin okunma sayısı binlere ulaşmış, Dylan’ın sesinde deformasyonlar meydana gelmiş, çatlamıştır. 1980 yılında çıkardığı ‘’Saved’’ albümü Hristiyanlığa ve Tanrı’ya övgülerle doludur hatta Dylan Şeytan taradından kör edildim hatamdan döndüm demiştir ancak önümüzdeki yıllarda ateizme dönüş yapacaktır. Infidels(1983) albümünden ‘’Sweetheart’’ adlı romantizm dolu şarkıyı dinleyin vokaldeki yıpranma ve değişim dikkatinizi çekecek müzikte de keza öyle olacak korkarım ki bu son olmayacak kahramanımızın sesi bozulmaya devam edecek.
90’lara doğru elimizde dağılmış bir SüperGrup var. Süpergrup tüm üyelerinin ünlülerden oluştuğu gruplara deniyor örnekleri var bunlardan biri de Travelling Willburys. Beatles’in solo gitaristi George Harrison, Rock’n roll üstadı Roy Orbison, Tom Petty, Jeff Lyne ve Dylan. Grup 2 yıl boyunca dünyayı birazcık sarsıyor.
Roy Orbison’un vakitsiz ölümü sonrası dağılıyor ve üyeler solo kariyerlerine devam ediyor. Gruptan “Tweeter and the monkey man”(1989) adlı eseri dinlemenizi öneriyorum çünkü Dylan Lead vokal. 1990’lar Dylan için yine bereketli yıllar Türkiye’de yeni yeni tanınıyor tüm dünyada konserleri sürüyor ancak vokali çok yıpranmış bir biçimde, müziği değişmiş yıllar onuda yaşlandırmış ve eski serseriden eser kalmamış. Dylan tabiki buna hiç aldırmıyor ve hem sahne almaya hem de stüdyo çalışmalarına son sürat devam ediyor.
Nihayet 2000’li yıllara ve günümüze uzanan kısma geldik. Bu yıllarda Dylan’ın konserine gidenler sözler girmeden hangi parçanın çaldığını anlamakta zorlanıyorlar, müzikte modülasyon var sadece tonu değil yapısı aralığı hatta ritmi bile değişiyor ve bu çok genel bir o kadar da farkedilir biçimde mevcudiyetini yansıtıyor.
Unutmadan ekleyelim Steve Jobs büyük bir Dylan hayranı ve 2004’te konserine gidiyor Dylan onu kırmayıp yanına geliyor ve bir süre konuşuyorlar. Steve Jobs bu ihtiyar adamın diğer sanatçıların aksine, yılların geçmesine karşın hala şaşırtıcı derecede parlak, kıvrak bir zekaya sahip olduğunu söylüyor. Dylan ona artık eskisi gibi dakikalar içinde şarkı sözleri yazamadığını fakat hala söyleyebildiğini söylüyor, gülüyor ve hırıltılı sesiyle istediğin şarkıyı söyledim beğendin mi diye soruyor.
2012’de Dylan Beyaz Saray’a çağrılıyor ve Obama tarafından ödüllendiriliyor, kendisinin rahat tavırları da ayrıca dikkat çekiyor orada ufak bir konser vermeyi ihmal etmiyor.
Dylan 2012, 2015 ve 16’da peşpeşe albümler çıkarıyor müzikal ve sözel anlamda çok başarılı fakat yılların, yaşanmışlıkların ve de sigaranın yıprattığı sesi eleştiriliyor. Söyleyemiyorsun bu işi bırak demeye getiriyorlar fakat Dylan takar mı bunları tabi ki hayır… Dylan’ın büyük ve fanatik bir hayran kitlesi mevcut hala konserlerine bilet bulmak mesele. Kendisini babam sayesinde tanıdım ve başta yakın arkadaşlarım olmak üzere tanıtabilediğim kadar çok kişiye tanıtmaya çalıştım.
Dylan müzik kariyerine attığı ilk adımdan itibaren milyonların gönlüne taht kurmuş bir müzik dehası, parçaları ünlü sanatçı ve gruplar tarafından defalarca çalınmış ve yorumlanmış pekçok sanatçıya ilham kaynağı olmuş. Kendisi gibi ünlü isimler olan Eric Clapton, Mark Knopfler, Joan Baez, George Harrison, Ringo Starr, Neil Young, Pete Seeger ve daha niceleriyle aynı sahneyi paylaşmış ortak albüm çalışmalarında bulunmuştur. Şimdi 75 yaşındadır ve konserleri sürmektedir kendisine uzun ve sağlıklı bir ömür dilerken ekliyorum kendisi 2016 Edebiyet Nobel’inin sahibidir fakat henüz almaya tenezzül etmemiştir. Kendisini Beyaz Saray’a bir kez daha davet eden Obama’yı kibarca reddetmiştir. İsveç Kral’ı ve yetkilileri uzun süre takmamış sonra da Nobel ödülünü almaya gelmeyeceğini söylemiştir. Şu aralar cazın türevlerine yönelmiştir kendisini tekrar Türkiye’de görmek dileğiyle yazımı noktalarken vefatları üzerinden 1 ay geçmemiş Leonard Cohen ve Castro’yu köşemde sevgiyle yad ediyorum.
Unutulmaz Konserleri
Live at Budokan(1978)
Real Live(1984)
Dylan&The Dead(1989)
MTV Unplugged(1994)
Bonus: Bob Dylan’dan dinlenilesi 10 şarkı (Eğer bulabilirseniz stüdyo kayıtları yerine canlı performanslarını dinlemenizi öneririm)
1) All along the Watchtower
2) Hurricane
3) Not Dark Yet
4) Dusquesne Whistle
5) Blowin’ in the Wind
6) Slow Train Coming
7) Mr. Tambourine Man
8) Times They are Changing
9) Political World
10) Lay Lady Lay